"eğer arjantin'den gelmiş bir latin olsaydım çoktaaan italya'nın en popüler futbolcularından biri olurdum. sarti, milani, orzan, hamrin beni fiorentina'dan soğuttular"
yazan: can bartu
sevgili milliyet okuycusu,
şimdi bir kere daha anlıyorum ki bir futbolcunun başarısı için sadece futbol oynamak yetmiyor. bir gün italya'ya geliyorsunuz, dünyanın en güzel şehirlerinden birinde yerleşiyorsunuz, en büyük takımlardan birinde yer alıyorsunuz, beğeniliyorsunuz, alkışlanıyorsunuz. şimdi artık daha fazla başarı kazanmaktan başka neyi düşünürsünüz? yoo!.. karşınıza bir takım adamlar çıkıyor, menfaati için her şeyi satabilecek adamlar. rahat olmamamız için ne lâzımsa yapıyorlar, çünkü menfaatleri sizin varlığınızla zarar görmektedir.
işte floransa'ya geldim. daha ilk günden etrafımdaki insanlar benim için iki ayrı (tip) oldular. bir grup var: kulüpte karşılaşırsınız «merhaba» demezler: sahada yanyana antrenman yaparken bile paslarını esirgerler, her fırsatta sizi küçük düşürmek için kendilerince zekâ oyunlarına başvururlar. meselâ herkes bir arada güzel güzel otururken, başka bir konuda konuşulurken soruverirler «hey, türkiye'de sinema var mı?» birden anlamazsınız tabii, belki de ciddi s0ruyordur. ama soruların arkası kesilmez: (siz türkler bildiğimiz gibi apartmanlarda ve evlerde mi otururusunuz? memleketinizde çuval mı giymek adettir?) ne yaparsınız bu tip adamlara?
ben sustum tabii. bunlar arkadaşlarımdır, dedim. elbette şaka yapacaklar, dedim. hele şu italyancayı anladığım kadar söylemesini de becereyim bak ne güzel anlaşacağız bu çocuklarla dedim.
ama bu kadarla kalmadı. idarecilere şikâyetler, antrenmanda kasdi vurulan tekmeler... üstelik tekmeyi attıkran sonra bir de alaya almalar: italyada futbol böyle oynanır, diye. halbuki hiç da birbirlerine bu tekmeleri vurmuyorlar. daha güzeli ben bu kadar maçta oynadım hiçbir maçta rakiplerim antrenmanda arkadaşlarımın vurduğu tekmeleri vurmadı.
sarti'nin kaba hareketi
bir gün hepsinin üzerine tüy diken başka bir hakaretle karşılaşverdim. gene bu mâhut birkaç takım arkadaşımın ısrarı ile, idareciler beni çağırdı ve stada hiç bir türkün giremeyeceğini söylediler. hattâ bir gün milliyet muhabiri mehmet ali kışlalı ve bir başka türk arkadaş kulüp lokalinde bir çok misafirler gibi yemek yerlerken kaleci sarti'nin onları kovduğunu bana dell'angelo haber verdi. ne yapabilirdik. üzüldük tabii.
gene bir gün karşıma gelip türkiye - italya milli maçının normal sonucu 10 gollüdür, dediler. dilim döndüğü kadar cevap verdim. (ben ve metin karşınızda oynıyacağız. görüşürüz) dedim. işi şakaya boğmaktan başka çârem yoktu. ama o gün az daha benimle kavga edeceklerdi.
gene da allaha şükretmek için sebeplr var: bu anlattığım tipteki arkadaşlar ancak birkaç kişi... sarti, milani, orzan, hamrin gibi... halbuki hakiki arkadaş gibi davrananlar daha çok: robotti, malatrazi, rimbaldo, petris, dell'angelo, feretti, castelleti...
yeri gelmişken, benim için ancak söyleyenin utanacağı münasebetsiz lâflar etmiş olan, şu milani hakkında birkaç kelime söylemeliyim. doğrusu üzülüyorum. çünkü bu söyleyceğim şeylerin, onunkilere cevap olsun diye söyleyeceğimi zannedilebilri. halbuki değil
milani'nin futbol değeri
1.82 boyundaü kalçaları omuzlarından daha geniş, 29 yaşında bir futbolcu sahada start mesafesi sadece 3-4 metre. yani daha fazla koşmuyor. top kontrolü bizim metin'le değil, sıradan adamlarımızla bile mukayese edilemez. eğer onun hakkında böyle düşünen yalnız ben olsam, fikrimi açıklamaktan çekinirdim. ama bütün çocuklar aynı fikirde (biz 19 golü bu adama nasıl attırdık, anlıyamıyoruz) diyorlar. antrenör hidegkuti, szekelly ile konuşurken (bu adam benim takımımda yer almaz ama, attığı goller yüzünden halk ve kulüp tutuyor bu adamı, fakat bir daha 19 gol onun için rüya bile olamaz, mukavelesini yenilemiyeceğim) demiş.
buraya kadar söylediklerim tatsız şeyler, üzücü şeyler, moral bozucu şeyler. ben nihayet bir futbolcuyum, milani adındaki insan da bir futbolcudur. birimiz diğerinden daha iyi oynarız birbirimizin futbolunu beğenir veya beğenmeyiz. fakat bir de şu hikâyeyi dinleyin ve bir insanın karakteri hakkında hükmünüzü verin:
floransa'yı çok seviyorum
italyanlar (her millet gibi) mmemleketlerini çok seviyorlar. hele floransalılar... onlar kendi şehirlerini o kadar severler ki, onlarca dünyada floransa'dan daha güzel ve daha kıymetli şehir yoktur. işin aslına bakarsanız ben de bu şehri çok seviyorum ve bu samimi sevgimi her zaman açıklamaktan çekinmiyorum. fakat ben sakatlanıp istirahat için istanbul'a geldiğim zaman, bu milani, gazetelere hemen bir beyanat yetiştirmiş (can firenze'yi sevmiyor. burada oturmağa niyeti yok) diye. insan kırk yıl düşünse kalleşliğin böylesini bulamaz. bir italyan olarak bu şehir halkının memleketlerine ne kadar düşkün olduğunu elbette biliyordu ve hiç lüzumu yokken söylediği bu sözlerin de bir tek amacı olabilirdi: beni halkın gözünden düşürmek. milani'nin bu söleri bana naklettikleri vakit dayanamadım ve (yalan) dedim.
yalan, dedim ama, benim için artık floransa'da kalmanın hayli güç olacağını da düşündüm. bu şehir den değil, bu kulüpteki birkaç kişiden nefret ettim.
son haftalarda oldukça üzüldüm ama cesaretimi kaybetmiş değilim. eğer arjantin'den gelmiş bir lâtin olsaydım, çoktaaan italya'nın en popüler futbolcularından biri olurdum. şimdi dua ediyor ve çalışıyorum. bir insanın başarı kazanmak için ille de lâtin ırkından olması gerekmediğini ispat edeceğim.
ben bu sıkıntıları haftalardan beri hissediyordum. bereket versin roma maçından sonra sözler açıkça söylendi de sabotajcıların maskesi düştü. en çok memnun olduğum şey şu ki: kimse bu ithamları iyi karşılamadı. italya'da daha birçok başarılı maçlar çıkaracağım. çok defa en iyi oyuncular arasında adımı geçirteceğim. ama hiçbiri benim için şunun kadar önemli olmayacak: bütün floransalıların türk bartu'yu sevmektedirler. hakkımda uydurulan şevlere hepsi bizzat türk bartu kadar üzülmektedirler.