maç dağarcıklarım bitecek gibi değil. kulübün ikinci, üçüncü lig maçlarında, evli barklı olmama rağmen hatay, urfa, balıkesir, sayısız istanbul, nazilli, iskenderun, ısparta, bolu vb. birçok yerde maçlarına gittim. bir kısmına tek başıma bir kısmına üç-beş vefakâr, kadirbilir gençlerli dostumla. bolu'da ikinci ligden üçüncü lige düştüğümüz maçta eşim ve iki dostum da yanımdaydı. hayatımda en çok üzüldüğüm maç ilk kez ikinci lige düşüşümüzü perçinleyen vefa maçı ise ikincisi de bu bolu'da oynanan bandırma maçıdır. ben ve arkadaşım eşlerimizi abant'a pikniğe gidiyoruz diye hazırlatıp alacakaranlıkta yola çıkıp ardmdan maça gidince epeyce zor anlar yaşamıştık. bu arada bana üzüntülü geçen bu yıllar boyunca eşimin gösterdiği yapıcı desteği ve teselliyi bu yazıya sığdıramam ama onun bir sözü vardı ki beni ağlatmıştır... belki biraz özel ama anlatacağım. bunun için 2000'li yıllara gitmek ve valencia'da olmak gerekiyor.
valenciaaaaaaaaa
takım ersun yanal önderliğinde bir fırtına olmuş esiyor. o sırada ben ingiltere'de yaşıyorum. uefa kurasında rakip blackburn rovers. ankara'daki maçı 3-1 almışız. blackburn'e belçika'dan gelen özgür gökmen kardeşimiz ile beraber gittik. çok keyifli bir gündü. taraftarlar arasında maçlar yapıldı, ankara'dan gelen taraftarlarımız ve çevreden gelen türkler ile oluşan müthiş bir grupla maçı 1-1 bitirip eve döndük. daha sonra sporting lizbon'u çok çarpıcı bir skorla eleyip parma'ya gittik. eşim ve ben yaklaşık 1000 gençlerbirliği taraftarı ile birlikte karlı havada maçı kazanıp keyiflendik. sonraki turda rakibimiz ise o yılın ispanya lig ve kupa şampiyonu olan, ayrıca hem uefa hem de süper kupayı kazanan valeneja idi ben ve eşim bu maç için yine sevgili özgür gökmen ile madrid'te buluştuk ve trenle valencia'ya gittik. tanıl bora, asuman, özgür gökmen, hayri güler, oktay arıca, rahmetli kemal ağabey (telaşe kemal) ve bir çok gençlerbirlikli ile flamalarımızı tribünlere astık.
maç bittiğinde inanın çok ama çok gururluyduk. takımı tribünlere çağırdık. geldiler, önümüzde saygı ile eğilip bizleri selamladılar. ispanyollar da çılgınca bizi alkışlıyorlardı. seremoni adeta bitmiyordu. o sırada omuzuma bir el dokundu. eşimdi. "akşit!" dedi, "bu kulüp sana borcunu ödüyor. ne mutlu bu ana ve bugüne!". boğazıma birşeyler düğümlendi, yutkundum ağlamıştım.