ben ise değişmez yepyeni bir âdet edinmiştim. maçların ertesi günleri erkenden ilkönce iskender ağabeyin kahvesine uğruyor oradaki şoför arkadaşlarla, taraftarlarla maçın tenkidlerini yapıyorduk. sonra da köy çarşısının içinde ki can babanın bakkal dükkânına giderek sevimli can baba ve etrafımıza toplananlarla tatlı tatlı konuşuyorduk. oradan da kulübe uğrayıp artık lokale erken gelmeğe başlayan futbolcularla uzun uzun maçı görüşüyorduk.
soyunma odası
bütün bir mevsim boyunca feriköy soyunma odasının daimî ziyaretçileri hüseyin arık, apartıman mustafa, hüsnü, münir, fehmi, necati, ismail ve orhandı. bunlar ben takımı okuyuncaya kadar kalırlar sonra beni ve hüseyin arık'ı futbolcularımızla tamamen başbaşa bırakıp giderlerdi. masörümüz zeki veya orhan çocukların adalelerini ısıttıktan sonra, malzemeci cin ali onları dikkatle tertemiz giyindirir ve hazırlardı... oda da gülme, şaka yapma gibi hafiflikler uğursuz sayılırdı. «maçımız bitsin o zaman hep beraber gülelim» diye düşünürdük. herkes kendim sadece maça vermiş hazırlanırdı.