siyah - beyazlılar bilhassa ilk devrede enerjik rakipleri göztepe karşısında zorlanmalarına rağmen birol (2) ve arif'in golleri ile galibiyeti sağladılar,
kahraman bapçum
hareket hâlinde bir balyoz gibi girdi göztepe oyuna... iki yan hafun teknikten çok inada ve mücadeleye dayanan kesiciligi ile başlayan akınlar, civa gibi kayan beş forvetle beşiktaş kalesi önüne iniyor, müdafaayı - bilhassa müdafaanın sağ kanadını - allak bullak ediyor, fakat iş netice alıcı darbeye geldi mi... artık türk futbolunun klâsik sayılan hastalığı icâbı duruveriyordu.
böylece göztepeliler için gereken şeyi, gol atmayı beceremeyince bir başkası oyunu alıp gidecekti tabii.. gel gör ki, oyunu alıp giden beşiktaş onbiri olmadı. bir tek adam, oyunun bütün boşluklarını zekice görebilen ve her lüzumlu yere çabucak kayıp gitmesini bilen bir futbol şeytanı -yani birol- maçı kazandı. elbette ki, «o» bu işi başarırken arkadaşlarının da hissesi vardı. ama hakiki kahraman birol'du.
nitekim 35 inci ve ikinci devrenin 12 nci dakikalarında attığı gollerde kendisine pasları vermiş olan şenol'un pek de hissesi olduğu kabul edilemezdi. çünkü bunlardan biri - birincisi -esasen bir pas değil, kaleye atılmış kötü bir şüttü: 25 inci dakikada soldan ayhanın yaptığı orta sağa kayıp şenol'un önüne düştü, o da şütunu yapıştırdı, fakat iyi oturmayan top ters taraftan auta giderken her zaman bulunması lazım geldiği yerde bulunmayı bilen birol orada bitiverdi. kale âdeta boştu, temiz bir vuruşla ağları buldu... ikinci devrede vaziyet 1-1 iken şenolun soldan akıp yaptığı ortada da bir fevkalâdelik yoktu. ama birol'un topu ve boşluğu kollayışında «golü hisleriyle bulan adam» hali vardı.
göztepe oyuna şiddetle asılıyordu. sol müdafaa kanadı - yani önder ve bahri - başta olmak üzere bütün göztepeliler sahayı âdeta enerjiden bir satıhta örtmüşlerdi. fakat bu, zafer için kâfi değildi. müdafaada iyi markaj ve iyi kapanış gösteren izmirin sarı - kırmızılıları yaptıkları kontra ataklarda da en az beşiktaş kadar - hattâ onlardan da fazla - tehlileli oluyorlarıd. ilk devrde bir çok gollük pozisyonları heba ettikten sonra ikinci devrenin 5 inci dakikasında biraz da necminin hatâsı ile gollerini kazandılar. tuncer gerilerden söküp aldığı topla fırlamış ve ayhanı da mağlup ederek ortasını yapmıştı. sol açık yerinde bulunan ayhan yatarak bir sağ vole yapıştırdı. vuruş güzel, fakat uzaklığı itibariyle kaleci için kolaydı. necmi biraz geç atlamanın cezasını çekti ve golü yedi.
maç baştan sonra bu mücadele halinde geçti. fakat maalesef bilhassa saha ortasında futbol oynanmıyordu. hız vardı, cesaret vardı, delikanlılık vardı, heyecan vardı... fakat var olanlar bundan ibaretti. asıl heyecan her iki takımın rakip kalenin önünde yarattıkları tehlikeler esasında idi. direklere vuran toplar, kale ağzından yapılan ıskalar, son müdahale anında âdeta rakibi bekleyip fırsat kaçırmalar... şunu da açıkla belirtmek lâzım ki, daha çok gol kaçıran beşiktaş oldu. daha çok gol atan da onlar olduğu gibi.
ilk devrede göztepnin ikinci devrenin sonlarında beşiktaşın lehine tereddütsüz verilmesi lâzım olen iki penaltıyı vermemek hakem için hatâ hanesinin en büyük yükü idi. laysmen adnman yılgıç ile müştereken yaptığı müteaddir ofsayd hataları ise - her iki devrede - o kadar boldu ki...
hülâsa beşiktaş bir hayli terleyerek fakat üç gol atarak maçı kazandı. ancak bu maçın bu kadar güç ve zorlu geçmesi şüphesiz lig liderinin aleyhine kaydedilecek bir husus idi. müdafaası bu kadar açık veren bir on birin forveti her zaman bu «boşluk buluculuğu» işini başaramayabilirdi.