fenerbahçe-trabzonspor maçının hemen sonrası... taraftar, şampiyonluk sevinciyle sahaya fırlamış, oyuncularını kucaklamış; ancak ardından gelen “şampiyon başkasıymış” açıklamasıyla elinden oyuncağı alınmış çocuk gibi yıkılmış. heyecanın birkaç saniye içinde hüsrana dönüştüğü anlar... zaferin yerini bozgunun almasıyla karnaval havası da birden hiddet dalgası şeklinde kabarıyor. derin hayal kırıklığı hızla şiddetli bir öfkeye evriliyor. önce stadın koltukları kırılıp devriliyor. “mücadelenizle hayata direniyoruz” diyen pankartlar ateşe veriliyor. şimdi kale arkasında, yukarıdan yağan sandalyelere karşı baraj oluşturmuş polisler var; bir de itfaiye araçları... yanan tribünlere su sıkılıyor. kara bir duman, sarı lacivert balonların asılı durduğu kapalı tavanına üşüşüyor hızla... zafer tacı olarak hazırlanmış konfetiler alev alıyor. saat 23.00 olmuş; maç biteli 1 saati geçmiş. az önce “en büyük başkan” olarak selamlanan adam, şimdi öfkenin hedefinde... çılgın kalabalık, nefretini yöneltecek hedef arıyor. çıkış tünelinin körüğünü tekmeleyerek; “en büyük taraftar/ yönetici sahtekar” diye bağırıyorlar. o sırada 1907 locasından bir genç kız, aşağıda isyan bayrağı açanlara “nankörler”diye bağırıyor. bağıran, fenerbahçe yöneticilerinden birinin kızı...
5 dakika sonra 15-20 kişilik bir erkek grubu, (belki de öğlen develi’de söz cimbom’dan açılınca “fenerbahçe büyüktür/küfretmez” diye sus işareti yapanlar) ağızlarında en gariz küfürlerle locayı basıyor: “nerede o o...u” diyerek genç kızı arıyorlar. genç kız, yan kapıdan zor bela kaçırılıyor. bir linç, kılpayı önleniyor. dayağı, kızı korumaya çalışan koruma yiyor. sessiz koruma, kalabalık taraftar karşısında çaresiz, hırpalanıyor. olay yerine gelen polise “siz karışmayın, bu iç işimiz” deniliyor. polis gözetiminde tokatlar, yumruklar havada uçuşuyor. az sonra, stadı bir yangın yeri gibi bırakarak dağılan kalabalık, önce basın toplantısının yapılacağı konferans odasının kapısını tekmeliyor. yeniçeri ayaklanmasını hatırlatırcasına “kelle istiyor”. “onları bize verin” diye haykırıyor. kimseyi bulamayınca stadın üst katlarına çıkan duvarlarda asılı fotoğraflardan alıyor hıncını... aziz yıldırım’ın ve futbolcuların gülümseyen dev fotoğrafları birer birer devriliyor, yırtılıyor, tekmeleniyor. bir halk ihtilali havası var. kapıdakiler “dışarı çıkmayın, orası daha kötü” diyor.
kadıköy sokakları bir iç savaş görüntüsü yansıtıyor. polis, itfaiye, ambulans, özel güvenlikçiler oraya buraya koşturup isyanı bastırmaya çalışıyorlar. futbolcular ve yöneticiler içerde; kaçmanın, canlarını kurtarmanın bir yolunu arıyorlar. yerler kırılmış bira şişeleri, indirilmiş camlar, yırtılmış bayrak ve pankartlar, sönmüş balonlarla kaplı... sağda solda hıncını alamamış çubuk formalı fenerliler ağlıyor. kör öfke, az sonra polisi de hedef alıyor. onların üzerine de bira şişeleri yağıyor. “bir spor müsabakası”ndan geceyarısı “canımızı kurtardık, şükür” diye ayrılıyoruz. insanoğlunun yenilmeyi sindiremeden yenmeyi öğrenemeyeceği gerçeğini bir kez daha acıyla idrak ediyoruz.