(nice'deki fenerbahçe - nice maçını tâkip eden milliyet ekibinden halit kıvanç yazıyor)
6
hak oyunu üçtür
ve işte hazırlıklarını yaparak stada koşuyorlardı. almanyada, isviçrede tahsilde bulunan türk talebelerinden bâzıları da nice'e maça gelmişlerdi. bunları o içinde gögsünde galatasaray rozeti bulunanlar da vardı. fakat stada girer girmez, bu, goğsü galatasaray rozetli gençler de sesleri kısılıncaya kadar «fenerbahçe çok yaşa» diye bağırarak ve bir milli birlik örneği vereceklerdi. maç hakikaten her cephesiyle bir «milli karşılaşma» hüviyetine bürünmüştü. hele stadın hoparlörlerinden milli marşlar yükselince... açık tribünün bir köşesine hem de tâ en uç köşesine sıkışmış (yahut da kendilerine ancak buraların bileti verildiğinden, nice kulübü tarafından en uca sıkıştırılmış) bu yüz kişiği aşmayan grup bir ağızdan istiklâl marşını söylüyor, oyun sırasında da mithatpaşa stadının alışık olduğu tempolu tezahhürata teşehhüs ediyordu: «sen oyna lamia, sen oyna!... bir baba hindi.. heeey allah!» fakat nice seyircisi istanbul seyircisi kadar misafirperver değildi. bir avuç türk en meşru ve medeni şekilde takımı lehinde tezahürata başlayınca, öbür tribünlerden bir ağızdan korkunç bir uğultu yükseliyordu. bunların arasında «yuha» da eksik değildi. öylesine eksik değildi ki, maçın birinci yarısı bittiğin de, nice'in şehri kadar zarif olmayan bâzı hemşehrileri misafir takıma da «yuha» çekeceklerdi. bu sırada yanımızda oturan iki fransız gazetecisi hatâyı tevile çalışıyor, biri nice kulübü taraftarları biraz ateşlidir, ama fransanın diğer yerlerinde futbol seyircileri böyle değildir, nâziktir» derken, diğer gazeteci de «yanlış anlıyorsunuz. denerbahçeye değil, hakeme yuha çekiyorlar» izahına girişiyordu. fakat maçtan sonra nice'in istanbul'daki maskotu jacqueline dahi (doğrusu bugün bâzı nice'lilerin yaptığından utandım. zira siz istanbulda bize çok büyük yakınlık, misafirperverlik, nezaket göstermiştiniz. bizimkiler ise hiç böyle yapmadı» diyecekti.
doğruydu jacqueline'in söyledikleri... istanbul'daki maçta bir nice oyuncusu sakatlandığı anda türk seyircileri tribünden sahaya mantar tabancası patlatmışlar mıydı? bir başka nice futbolcusu sakatlandığı anda yuha çekmişler miydi? haydi seyirci bir yana. istanbuldaki maçta bir nice futbolcusu sakatlandığı anda antrenör molnar sahaya hücum edip de yerde ıstırap içinde kıvranan o oyuncuyu sahadan atmak için kavgaya girişmiş miydi? hepsine «hayır» cevabı vereceğiniz bu soruların nice'deki cevapları ise «evet» ten başkası değildi. can tam arızalı ayak bileğine tekmeyi yiyip de yere yatınca, tribünlerden «yuha» yükselmiş, özxan'ın ilk devredeki sakatlanması tribünlerde mantar tabancaları patlatılarak kutlanmış. fenerbahçe kalecisinin ikinci devredeki sakatlanmasında da antrenör luciano sahaya ve hâttâ tek günahı, sakatlanmak olan özcan'a hücum etmişti.
ama bütün bunları lefter günlerce evvel haber vermiş «nice seyircisi başka seyirciye benzemez. çok sıkıntı çekeceğiz» demişti.
nice seyircisi maçın bitimine 7 dakika kalıncaya kadar büyük tezahüratını kesmemişti. iki farklı galibiyet istiyorlardı. ve işte 2-0 galip durumdaydılar. onlar sevinmeyecek de kim sevinecekti? fakat tam bu anda iki nice futbolcusu tribündeki taraftarlarını sutturmaya kâfi geldiler. bunlardan biri topu hatalı geri pasla şerefe kaptırdı, diğeri de bu topla gole giden şerefi kale önünde biçmişti. kitaplar bunu «penaltı» diye yazıyorlardı. ve hakem macko da hu kitabı okumuştu: derhal penaltıyı işaret etti. artık butun iş lefterin ustalığına kalmıştı ve lefter de bu ustalığını gösteriyordu. nice seyircini artık susmuştu. hayalinden bile geçirmediği «üçüncü maç» artık bir gerçek olmuştu.
stadın önünden bir otomobilk diğerlerini sıyırarak uzaklaştı. içinde jacqueline vardı. istanbul'daki nice maskotu hızla evine dönüyordu. üzüldüğünü, kızdığını zannedebilirdiniz. ama, hayır, az önce bize «neticeden hiç de şikayetci olmadığını» söylemişti. çünki onun için yeni bir seyahat çıkmıştı. «hiç olmazsa üçüncü maç vesilesiyle barselona'ya gideceğim. hani fenerhahçe ile nice her hafta ayrı bir şehirde maç yapsalar da ben de gitsem» diyordu. ama, nice idarecileri jacqueline gibi düşünmüyordu. onlar da taraftarları kadar tahmin etmedikleri «üçüncü maç» ın hakikat olduğunu görünce etekleri tutulmuş halde her çâreyi düşünüyorlardı. ve meselâ ilk olarak bir gece evvel verdikleri sözden dönmüşlerdi. bir akşam önce üçüncü maçın 8 veya 9 aralık'ta barselona da oynanması kararlaştırılmıştı. ama ertesi gün nice'liler, tarihin ileri atılmasını isteyecek. fenerbahçe de buna karşı «o halde barselona olmaz, uzak.» diyeceklerdi. saatlerce, hatta günlerce süren müzakereler netice vermiyecek, nihayet iş, uefa'ya düşecelti. uefa, maçın 23 aralık'ta cenevre'de oynanmasına karar verdi artık. meşin yuvarlak bir bize gülmüştü, bir onlara... ama hep biliriz. hak oyunu üçtür.