kırmızı - beyazlılar dün de başarılı bir oyunla ankaragüçünü açık farkh mağlup ettiler : 4 - 1
halıt kıvanç
beş günde üç maç ve üç galibiyet... hem de biri tek, diğeri iki, sonuncusu da üç farklı üç galibiyet.. altı puan ve ikiye karşı sekiz gollük averaj...
çetin ve yorucu milli lig içinde böylesine başarıya ancak «büyük» adını taşıyan takımların erişebilmesi düşünülürdü. fakat mitevazi feriköy, «büyük» lerin tek puanı zor aldığı bir sırada ortada göründü ve «ben de varım» dedi. beş günde üç maç yapıp üçünü de kazanan bir takım elbet da «var» olacaktı. uzun sözün kısası, feriköy artık kümenin misafiri. ligin acemi takımı değildi. çimende de, çamurda da, toprakta da, rüzgârda da bir feriköy takımı «var» di.
gündüz kılıç iyi düşünmüştü, kırmızı - beyazlı gençlerin de, antrenörlerinin düşündüğünü iyi tatbik ettiği, bir gerçekti. nihayet feriköy, sun'i bir takım değildi. taraftarı ile, havası ile hakiki bir lig ekibiydi.
geri oynayan burhan ile ileri oynayan erdinç, takımın müdafaası ile hücum hattı arasındaki bağıntıyı sağlıyor, münhacettin de sağa sola kaçarak forvetin ortasını idare ediyordu.
rüzgarı arkasına alan kırmızı -beyazlılar (13) rakamının uğursuzluğunu da ayakları altında eziyor ve maçın bu dakikasında galibiyet kapısını açıyorlardı. soldan gelişen akında ertuğrul'un ileri pası topu atak yapan münhacettın'in ayağına getirmişti. güzel bir sürüş. sağ hafi salihin müdahalesinden sıyrılış... ve nefis bir şut... münhacettin ilk golü atmıştı. aradan 9 dakika geçecek, bu defa rıdvanın hücumunu kornerle kesen ankaragüçlüler, tehlikeyi savuşturduklarını sanacaklardı. . lakin kornerden gelen top, ertuğrul'un yerden isabetli şutu ile bir kere daha filelerle kucaklaşacaktı. bu, ilk devrenin sonucu demekti. feriköy hâkim oynadığı birinci 45 dakikayı iki farkla ve gol yemeden kapıyordu.
ankaragücü, ilk devredeki bocalamanın, takım tertibinden ileri geldiğini düşünmüş olncaktı ki, maçın ikinci yarısına 11 oyuncudan 7 sinin yerini değiştirerek çıktı. iki iç, nevzat'la sedat iki yan hafa getirilmişler, iki yan haf, halimle salih de forvetin sağ kanadına alınmışlardı. diğer üç forvetten arif santrafora, candan soliçe, yücel de solaçığa geçmişlerdi. bu değişikliğin teseri midir. sert esen rüzgârı arkalarına almanın getiri midir, yoksa 0-2 durumda bulunmanın tesiri midir. ankaragüçlüler ikinci devreye çok hızlı başladılar. takım kamçılanmıştı. ve nitekim henüz dakika geçmeden takımın en muvaffak adamı salih, ceza sahası dışından kaptığı topu sürdü. iki güzel çalımdan sonra mükemmel bir şütle necdetin plonjonuna rağmen ağlara yolladı.
feriköy az sonra bir büyük tehlike ile daha yüzyüze kalıyor, fakat bu defa üst direk kurtarıcı rolü oynuyordu. «insan şansını kendi yaratır» diye adam cidden büyük lâf etmişti. işte feriköy de şansını kendi yaratıyordu. bir gol yedikten ve bir gol yemek endişesiyle karşılaştıktan sonra kırmızı - beyazlı takım tekrar açılıyor ve tekrar durumu iki farka yükseltiyordu. münhacettin soldan, çizgiye yakın yerden ve güç durumda topu oylesine güzel ortalamıştı ki. ertugrul'un kafa vuruşuna lüzum kalmamıştı. top onun kafasına çarpıp ağlara takılıyordu. maçın bitmesine 28 dakika vardı. bu anda 28 dakika az değildi. feriköy korkulu rüya görmektense uyanık durmayı tercih ediyor ve b uyanıklıklığının mükafatını görmekte de gecikmiyordu. bu defa nefis pasın kahramanı hüseyin indi munhacettin hemen fırlamış ve ali'nin müdahale edeceği anda şutunu çekmişti. cemal daha önce çıkmış, kaleyi boşaltmıştı. münhacettinin isabetli şutu, topun tam merkezden kaleye girmesini saklıyordu. bu münhacettin ikinci, feriköy'ün de dördüncü golü idi. son dakikada salihin yakından güzel kafa şutu ile top direği sıyırıp avta çıkınca da, bu gol, maçın kesin sonucu oldu. feriköy, ankaragücünü 4-1 yenmişti. hem de futbol oynayarak yenmişti. kırmızı - beyazlılar, galibiyetleri kadar, oynadıkları başarılı oyunla da övünebilirlerdi.