fenerbahçe maçı kazanamadı. ben de geçen salı günü (milliyet spor radyosu) ndaki konuşmamda bağıra bağıra ileri sürdüğüm «fenerbahçe csepel^'i yenecek» iddiamı kaybettim.
maçı görmeyenlerden hem fenerbahçe hem de ben pek parlak not almıaycağız herhalde. amma lütfen sizler söyleyin maçı gözleriyle gören seyirciler! fenerbahçe daha hemencecik oyunun başında o tepeden inme golü yemesine rağmen dünkü oyunu, hem de farklı olarak alamaz mıydı .. kaçan fırsatlar... direkleri rüzgarlıyarak geçen toplar... can'ın müteaddit şütleri... haydi hepsini bir yana bırakın, ya o en son dakikalarda naciden leftere gelip, lefterin fevkalâde bir kontrolle altı pasa kadar götürüp direğin ta dibinden dışarı yolladığı top... bütün bunlar ve fenerbahçenin oyunun en az yüzde sekseninde devam eden baskısını görseydiniz sanırım ki, fenerbahçenin oyunu kazanamadığını benim de iddiamı kaybettiğimi pek de üstelemezdiniz.
csepelin oyun tarzı
csepin oyun tarzından taktikçilerin «istanbulda bir beraberlik veya bir farklı bir mağlûbiyet bize peşte'de işi bitirtir» diye düşündükleri apaçık anlaşılıyordu. bunun içindir ki, csepel futbolcuları bütün oyun müddetince kapalı müdafaayı esas tutan bir şeklide çalıştılar... çok defa üç bazen dört pek nadiren de beş kişilik hücum hatları hiçbir zaman hafları tarafından desteklenemedi. müdafaa ile forvet arasındaki irtibatı bile santrahaflariyle soliç kurdular. taktiklerinin doğruluğu veya yanlışlığı münakaşa edilebilir. yalnız takdire şayandır ki. oyunun kendilerine göz kırpıp flört etmeye bağlayarak hasım kaleye davet ettiği zamanlarda bile hislerine kapılıp vazifelerini unutarak asla açılmadılar. sadece bu bakımdan hepsi de vazifelerini yapmış sayılırlar. yabancı ve topraklaşmış bir saha, coşkun bir seyirci ve müthiş bilenmiş bir rakip karşısında kanaatimce davranışları doğruydu da... ancak oyun yavaşlatmak ve rakiplerini sinirlendirmek için takındıkları tavırlar ve giriştikleri hareketler hiç de sportmence değildi... bilhassa o kendini beğenmiş, soğukkanlı rolündeki kalecinin...
ve fenerbahçe
gelelim fenerbahçeye... oyunun gidişatı icabı adeta mecburen daha çok birer müdafaa oyuncusu olduklarını unutan defans seyrek csepel kontratakları karşısında hiç de aksamadı denemez. forvette ise çok sıkışık csepel müdafaası arasında en rahat iş gören dört bacak vardı. ergun ve bilhassa can'ın bacakları... hele can'ın topu tatlı tattı severek istediği yere sevkeden sol bacağı...
lefter ilkönce memleket dışına taşmış müthiş şöhretinin mesuliyeti sonra da onu tanıyan macar defansı tarafından iki kere marke edilmişti sanki. yüksel çok çalıştı. fakat iç içe girmiş kale önünde onun oklaşıp fırlayacağı boşluklar yoktu. halbuki onun tarzına karşı müdafaada açılan koridorlara uzatılan topları kovalamak ve değerlendirmek giderdi.
kısaca fenerbahçe 90 dakikanın en az yetmiş dakikasında bir balyoz gibi iyi örülmüş csepel müdafaasına çarptı da çarptı. bu balyozun sapında yani gerisinde en çok göze çarpan basri ve avni, sivri ucunda yani ilerisinde ise ergunla candı... ve dün hakkı olan bir galibyete erişemiyen fenerbahçeye yazık oldu...