millî futbol takımımız dünya kupası eleme turundaki ilk maniadan güç de olsa sıyrılmasını bildi…
oslo’daki maçın, ay-yıldızlı onbir için güç olan tarafları doğru pek çoktu.. saha yabancılığı, seyirci yabancılığı, bir millî müsabaka için ağırlık merkezi teşkil eden kötü şartların başında geliyordu.
ama, bütün bu peşinen kabul edilmiş dezavantajlar bir yana, hiç kimse hafif yağışlı seyreden havanın bir sağanağı ullevol stadının yeşil sahasına indireceğini tahmin etmemişti.. bu, müthiş bir sağanaktı. oyunu bozuyor, hareketleri ağırlaştırıyor, futbolcuları yoruyordu. gerçi, sahada futbol oynamaya çalışanlar sadece millî takımımızın futbolcuları değildi. fakat, dedik ya, ullevol norveç’in toprağı idi ve norveçli futbolcu, içinde bulunduğumuz mevsimin sağanaklarına alışıktı…
müsabakaya bu sebeple rakiplerimiz daha şuurlu girmişlerdi.. ilk on dakika dolarken oyunu kendi ceza sahamızın önünde toparlamaya çalışıyor ve ilk hızda bir kazâ kurşununa hedef olmamanın dikkati içinde bulunuyorduk. norveç’in, kendi sahasında oynayan bir takım için mühimsenmemesi gereken bu başlangıç hızı içerisinde sayıya gitmek isteyen ilk adamı sağiç roald jensenn’di.
jensenn 5. dakikada sağaçıktan aldığı topla ceza sahamıza girmiş ve çabuk bir manevra ile şeref’ten kaçarak şutunu atmıştı. geride turgay olgun bir kaleci hüviyetiyle bu şimşek adamın vuruşunu katlayıp, dürerken tribünlerdeki türklerin rahat bie nefes aldıklarını hissediyorduk..
10. dakikadan sonra takımımız sahaya alışmaya başladı. artık, rakip akınlar karşısında telâş eseri göstermiyorduk.. ilk çeyrek dakika dolarken antrenör sandro puppo yanındakilere «4-2-4’ü iyi tatbik ediyoruz» diyordu. puppo’nun hakkı vardı. oyunu kontrolümüz altına almasını bilmiştik. bunda, mutlaka sahadaki düzenin rolü vardı. ahmet – şeref – osman – basri müdafaası yerinde hareketlerle takımımızın mukavemetini her an biraz daha arttırıyor, orta sahada ismet ve mustafa tıkır tıkır çalışıyorlardı… ama burada hücum hattımız için aynı şeyleri söyleyemiyecektik… hilmi, metin, can ve lefter çabuk markaja giriyor ve alıştığımız klâslarını bulamıyorlardı..
metin golümüzü atıyor
ne var ki, 16. dakikada akla gelmeyen bir hâdiseye daha şâhit olduk. iyi oynamadığına işâret ettiğimiz forvetin can’ı ile metin’i beraberce 16. dakikada gole gitmesini bileceklerdi… can topu çok gerilerden alıyor, sürüyor, hafları geçiyor, iki beki geride bırakıyor ve ani bir pasla solunda bulunan metin’e uzatıyordu… metin için, can topu uzattığı an iyi ve rahat bir pozisyondaydı demek zordu… fakat, metin pozisyonu değerlendirmek kararındaydı. bunu kale önündeki hareketlerinden anlıyorduk. şutunu çekti. ayağını hafifçe yere çarpmıştı. kaleci hansen ıslak topu elinden kaçırdı. eyvah! gol gitti derken, aynı metin yetişti ve kaleciden geri dönen topa akıllıca bir sol şut kondurarak galibiyetin kapısını araladı 1 - 0.
müdafaamız neticeyi koruyor
norveçliler ikinci yarıya tahmin edildiği gibi azimle girdiler… henüz 59. dakikada sağiç roald jensenn’in çektiği şut turgayda eridi. aradan tam 11 dakika geçiyor bu defa aynı rakip oyuncunun gollük bir şutunu kale direklerimiz kesiveriyordu. mütemadiyen sıkışıyor, kurtuluş çaresini «tam müdafaada» buluyorduk. bu sebeple bütün futbolcularımızın geri kalan müddeti müdafaayı ayakta tutmak gayretiyle çalıştıklarına şahit olunuyordu. takımımız, maçın yabancı bir sahada oynandığı düşünülürse, mutlaka vazifesini yapıyordu…
büyük tehlikeler ve turgay..
artık müsabakanın son dakikaları oynanıyordu. turgay 75. dakikada santrafor backe’nin köşeye giden vuruşunu yumrukla kurtarıyor, hemen beş dakika sonra sağiç jennsen son şansını kullanıyordu. turgay bu tehlikeyi de önlüyor, fakat nefes almaya vakit bulamadan aynı turgay’ın köşeye yaylanışı ile sağaçığın volesini kornere atması bir oluyordu.
maçın sonu gelmişti. müdafaamız 16. dakikada kazanılan golü çevik hareketler ve ani müdahaleleri ile örmesini bilmişti. norveç’i kendi sahasında mağlûp etmek başarısını göstermiştik. netice, milli takımın moralini yükseltecek kadar bir fırsattı. 18 haziranda rusya ile moskovada apacağımız maça bir norveç galibiyetinin kazandırdığı moralle çıkacaktık. bu, az şey miydi?