kim ne derse desin, mithatpaşa stadının uğuruna inanmalıyız. futbol dünyasının kâbusu macarları bu sahada diz getirdik, en iyi zamanındaki yugoslavları bu sahada terlettik, mağrur ispanyolları bu sahada acı sürprizle karşılaştırdık, bu sahada, bu sahada fransızlara, italyanlara baş eğmedik… nihayet bizi bu sahada yenenler bir elin parmaklariyle sayılacak kadar azdı ve bu galipler içinde 1954 ün, 1958 in dünya şampiyonları vardı. işte dün mithatpaşa’nın şâhit olduğu başarılara bir yenisini ekledik.
lâkin garip bir maçtı bu: memnun olan, mağlup rakibimiz, üzgün cıkan ise, galip anbirimizdi. evet, sevinen onlar, üzülen bizdik. amma insaf ölçüsünü biraz kaçırdığımızın farkındayız. futbolda riyazi katiyet olur mu? bir takıma «şu kadar atacak, bu kadar yemeyeceksin» diyebilmek, her yuvarlanışı ayrı bir cilve yaratan meşin top yununa sığar mı?
iyisi mi, gelin üzüntümüzün yersizliğini kabul ve gençlerimizin dünkü başarısıyla iftihar edelim. oynadılar, kazandılar. «avrupa kupası» ndan elenmiş olmamızın üzüntüsünü, dün hatırı sayılır bir milli takımı oyundan elemiş olmanın gurur ile hafifletelim.