saniyede 19 metre sür'atle esen rüzgâr altında, fransızlarla yaptığımız 90 dakikalık «meşin top» mücadelesini, dün pekâla kazanabilirdik. on bir futbolcumuz iyi başladıkları maçın büyük kısmını hâkim oynadılar. bu hâkimiyet ne yazık ki, şüt atamamak, fırsat kaçırmak ve kale önünde tıopları iyi kullanamamak şeklinde tecelli etti. takımımız rüzgâra karşı bir «motör» enerjisiyle oynadı. eğer bu enerji, rakip takımın fileleri istikametinde muntazam bir şekilde kullanılabilseydi, en aşağı 2 farklı bir galibiyet alabilirdik. bu yapılmadı veya yapılamadı. neticede sahadan, gol atamadan ayrıldık.
dünkü maçta, her şeyden evvel rüzgâr hâkimdi. ilk devrede futbolcularımız takım oyunu bakımından rakiplerine üstündüler. arka arkaya tekrarlanan akınlar ve nihayet k. fikret'in «santimleyerek» verdiği paslar, ilk 45 dakika içerisinde netice vermeyince, takımımızın gösterdiği oyuna bakarak, ikinci devrede gol bekliyorduk. maçın ikinci yarısında zaman zaman baskılı bir oyun çıkarmamıza rağmen takımımızın muvaffakiyetinin derecesi, daha evelki devreden, hiç şüphe yok ki, biraz aşağıda idi. forvette lefter, kadri, suat ve fikret gibi ince futbol oynayanlar arasında dinamik feridun, ancak fransız müdafaasiyle mücadele edip durdu.
merkez muhacim yerinde «hırpalayıcı» bir oyuncu yerine şüt atabilecek ve kendine gelen pasları daha iyi kullanabilecek bir eleman konulsaydı, netice ne olurdu?.. bu sual câlibi dikkattir...
fakat şurasını belirtmek lâzım ki, takımımız, bütün bu şartlar içinde bile galip gelebilirdi. kalecinin kurtardığı ve direklerin kenarını yalayarak avutu boylayan toplar, bizim için kaçırılmış gollerdi. fransızlar, son dakikada direkten dönen şütle az daha bizim «yapamadığımızı» yapacaklardı.
dün fransa b ile berabere kalmakla, futbol itibiramızı bir kere daha zedeledi. millî maçlarımızı her zaman için eşit şartlarla yapmanın doğruluğunu bir kere daha anladık.