veli hoca, 1948 yılına kadar ankaragücü’nde top koşturur. maçların birinde girdiği ikili mücadelede bir ayağının kırılması ona hakemlik yolunu açar. arığ, uzun süre ara verir idmana. evde dinlenirken, bir arkadaşından alacağı olan 10 lira gelir aklına. arkadaşını evinde bulamayınca stada gider. 19 mayıs stadyumu’nun kapısından içeri girdiğinde kalabalık bir grubun tezahüratıyla karşılaşır. onu görenler ‘işte geldi’ diye seslenmeye başlar. şaşkınlık içerisinde ne olup bittiğini anlamaya çalışır ilk önce. sonrasında ise hakem olur. meğerse 49 kişilik grup, hakemlik kursunun başlaması için 50. kişiyi beklemekteymiş.
veli amca’nın cüzdanında iki kart çarpıyor gözümüze. biri ömür boyu şeref tribününe giriş kartı, diğeri de dünya spor yazarları birliği (aıps) kartı. “ikisini de şerefle taşıyorum.” diyor veli hoca. yıllarca maç yönettiği ankara 19 mayıs stadyumu’nda ağır ağır yürürken cebinden şıkır şıkır sesler duyuluyor. bozuk para sesi sanıyoruz gelen sesi. ancak kısa süre sonra anlıyoruz yanıldığımızı. kulak kabarttığımızı görünce, veli amca elini cebine atıp, çıkarıyor efsane düdüğünü. “duyduğun paranın değil, düdüğün sesi” diyor. italyan marka babila düdüğüne bakıp “aslını kaybettim, yedeği kaldı tek hatıra” diye iç geçiriyor. 59 yıldır düdüğünü yanından ayırmadığını söyleyen arığ, “hakemlik bittiyse, düdükle işimiz bitmedi.” diyor. veli amca, futbol hakemliği döneminde düdüğünü sadece maçlarda çıkarmış olsa da o, artık düdük çalma özlemini başka türlü gideriyor. efsane düdük kimi zaman trafik sıkıştığında, kimi zaman kanlı bıçaklı kavgalarda imdada yetişiyor. işe yarayıp yaramadığına gelince, “bu düdüğün sesi her yerde işe yarar.” diyor.