berliiin berliiin wir fahren nach berliiin... (berlin'e gidiyoruz...), okay karancan
14 berlin'e finale gidiyoruz
kaderde final anlatmak da varmış. berlin'in hiç havası yoktu bir kere. ingiltere ile almanya final yapsaydı bu sefer uluyacak hava kalmazdı ya hadi neyse. ne çabuk geçti diye birbirimize sorup duruyoruz. demek ki, iyi geçmiş, anlamamışız...
işte tarihi berlin'deyiz. ortalıkta ne italyan ne fransız var. garip olan otellerde tek bir kişilik yer bulunmaması.
almanya'nın portekiz'i yenip üçüncü olması bir-iki arabanın şehir turu yapmasını sağlasa da berlin geçmişte gördüğüm final şehirlerine benzemiyor.
ünlüler dünyanın dört bir yanından yağmış, vıp koltukları tamamen dolu. karaborsada 5.000 euro'ya varan fiyatlara rağmen elindeki bileti bir fransıza satmayan çok sayıda ingiliz, brezilyalı ya da ne bileyim meksikalı'yı görünce onların futbol taraftarlığına saygı duyuyorsunuz..
final için son kez commentary position'dayız. bu kez mustafa denizli bizlerle birlikte. maradona, chilavert, fernandez,wenger, karembeu, guy roux, desailly, petit, lama civarımızdaki birkaç ünlü futbol adamı.
üç bin gazeteci tribünde ve sahada bir güç savaşı, bir gizli sinir imtihanı yaşanıyor. organizasyon mükemmel olsa da bir nazar boncuğu gerekir her zaman. birdenbire bütün ekranlar kararıyor. sahadaki görüntü dışında yavaşlatılmış gösterimde bir şeyler görme şansımız yok. iki sıra yanımızdaki kenya televizyonu spikeri arkamızdan belki 10 defa gelip geçiyor. adam dertli mi dertli. anlaşılan kenya ile bağlantıda sorun var. sonra öğreniyoruz ki bir masada fişlerin yeri değiştirilince sistem iflas etmiş. ne yalan söyleyeyim ben kenyalıdan şüphelendim. oysa adamlar maç öncesinde bizi 2010 dünya kupası'ndan bir hafta önce ülkelerine davet etmişlerdi.
neyse ki ekranlara 30 dakika sonra görüntüler geri döndü ve zidane'ın son dokunuşunu görebildik.
finalden geriye aklımda çok şey kalsa da kimseyi kızdırmamak için yazmıyorum.
dünyanın bu finalden sonra zidanecılar materazziciler diye ayrılması ne tuhaf değil mi?