gecikmeli de olsa diyarbakır deplasman organizasyonunun bilgilerini paylaşmaya hazırım. efendim, diyarbakır deplasmanına gitme fikri bizde en az 2 aydır bulunmaktaydı. ancak 6-11 ekim arasında gerçekleştirdiğim antalya seyahatinin varlığı dolayısıyla bu deplasmana pek olasılık tanıyamıyordum. sonra nolduysa oldu ve gezginci ruh tüm bu engellerin üzerine set çekti. antalya seyahatimde diyarbakır deplasmanını fikir olarak olgunlaştırdım.
18 ekim'de ankara-diyarbakır arası tren biletimi aldım. güney ekspresi, kompartman esaslı numaralı, öğrenci fiyatı 13,75 gibi bir ucuzluk harikası. dönüş içinse mehmet abi gaziantep'e geçeceğinden hem zaman hem nakit kazanmak adına gaziantep-ankara arası otobüs bileti aldım ve bu güzergahın en ucuz ve kaliteli ismi tatlıses turizm'den 35 milyona biletimi edindim.
cumartesi sabahı evden erkenden çıkarak gar'a yöneldim. güney ekspresi ilginç bir biçimde zamanında gelmiş, gecikmemişti. 8o koltuğuma kuruldum, bu uzun yolculuk için derin bir nefes çektim. en az 23 saatlik bir yolculuğa hazırmıydın bre onur'um? bu sorunun cevabı olmuluydu.
trenimiz saat 09.00'da gar'dan kalktı. doluluk orta seviyedeydi, tren sonraları boşaldı. yolculuk boyunca nice insanla muhabbet ettik, muhabbetin tadı hiç azalmadı. muhabbet dolayısıyla uyumaya bile zor zaman bulduk. siyasi konular, kız görmeye giden abi'mizle muhabbetimiz, demiryollarının durumu, kaçak elektrik ve hatta beşik kertmesi'ndeki dabi dabi biraderler sohbetimizin konusuydu. tren camından anadolu bozkırını seyretmek, camlardan sarkıp rüzgarın ferahlığını teninizde duymak, kollarınızı dışarı uzatıp o boşluğu yaşamak, ağaçlardan yaprak koparmaya çalışmak, geceleyin kaloriferini ayarladığınız kompartmanda sıcacık uyumak, sabah ezanı sonrasında hazar gölü'nün manzarasına dalmak. o yüzden 26 saat hiç sıkılmadım. açlık talimi yapsak da, uzun sürmüş gözükse de o 26 saat çok zevkli geçti. aynı trene bir daha biner misin derseniz cevabım kesinlikle evet olacaktır.
tren diyarbakır'a yaklaşıyordu. toki, yeni devlet hastanesi, diclekent, batıkent, yenişehir ve istasyon sırasıyla diyarbakır'a giriş yaptık. kente girerken sağdan soldan çocuklar bize el sallıyordu. kendimi cumhurbaşkanı gibi hissettim, el sallayan çocuklara en içten dileklerimle ben de el salladım. bu arada bu yavrularımızın bazıları geleneği bozmamış ve trene taş atmayı da ihmal etmemişti. oğlum, 50 senedir öğrenemediniz trenlere taş atılmaz diye! eğitim şart! :)
diyarbakır'a indik, ankara'dan çıkalı 26 saat olmuştu. tren 3 saat gecikme yapmış, allah'tan o gün saatler 1 saat geri alınmış ve gecikme 2 saat gibi yansımıştı.
gardan çıkıp stada varınca bilet satılacak yeri diyarbakırlı arkadaşlara sorayım dedim. fakat bu kez üzerimde gençlerli olduğumu gösteren hiç bir emare olmamasına karşın diyarbakırsporlular ''gençlerli misin?'' diye sordular. hayret, nereden anladılar acaba? ''gençlerli'yim'' deyince gayet sıcak yaklaştılar, bursaspor'dan dem vurdular. sağolsunlar biletleri aldıktan sonra beni urfa kapı'ya kadar götürdüler.
sur'lara gelmiştik. önce mehmet abi'yle buluştuk. mehmet abi bana hayatımın kahvaltısını yaptıracaktı. gerçekten de olmaz böyle bir şey! hasanpaşa hanı'nda, mustafa'nın kahvaltı dünyası'nda o ana kadar hayatımda yemediğim bir kahvaltıyı ilk kez yedim. kavurmalı yumurta, 10 çeşit peynir, yeşillik, ezme, kızartma, bal-tereyağ ve belki de en güzeli meyve salatası. meyvelerin üzerine doğal süt kreması ve sos ekleniyor ve o tada şaşıyorsunuz. böyle bir şeyi en iyi lokantada bile yiyemeyeceğinizi iddia ediyorum. bu şekilde 26 saatlik yolculuk ve uzun açlık talimi sonrası hayatımın kahvaltısıyla mutluluğa eriştim. :)
kahvaltı bitti, gezi başladı. hasanpaşa hanı incelendi, ulu cami'ye girildi. ulu cami külliye şeklinde bir yapı. burada taş işçiliği konuşturulmuş, sadelik insanın gözüne çok hoş geliyor. gerek namaz kılınan yerler gerek bahçe 1500 yılın izlerini taşıyor. turistler ve cemaat cami bahçesini hiç boş bırakmıyor. insan bu camide huzur buluyor.
ulu cami sonrasında japon pasajı'na gidip elektronik araştırdım ve sonra sur gezisine çıktım. bu arada surların altında yatan mabedi de keşfettik. sonraysa surların etrafının tamamını ve keçilik burcu'ndaki o mabedi gezdim.
karşılaşmadan hemen önce stada vardık, pankartımızı astık. tribünde taraftar olarak sadece ben ve mehmet abi vardı. 2 kişi karşılaşmayı izlemeye gelen ve tribün boş diye bizim tribüne giren kimselerdi. bizle ilgisiz 2 kişi daha vardı. abdülkadir abi'yse işinin yoğunluğu nedeniyle karşılaşmaya gelememişti. bu sırada içeri bir genç girdi. bizi görünce yüzünü bir gülümseme aldı. kendisiyle selamlaştık. adı ferhat dağdeviren'di. kendisi silopi'de askermiş, diyarbakır'a tedaviye gelmiş. önce dicle üniversitesi-halkbank voleybol karşılaşmasını izlemiş, sonra bizim karşılaşmaya gelmiş. bizi görünce çok mutlu oldu. sanki türkler'in almanya'ya ilk gittiği seneler olan 60'larda almanya'da hemşerisini görmek gibi bir duyguya kapıldı. ferhat abi de ankaralı'ymış, keçiören'de oturuyormuş, hatta köyü de akyurt'taymış. kendisi ankara'ya izne geldiği zaman ankaragücü karşılaşmasına da gitmiş, gençlerbirliği geldi diye bu karşılaşmaya da gelmiş. o kadar sevindi ki bizden sıkı taraftar oldu. silopi'de insanlar benim ankaralı olduğumu öğrenince bana soğuk davranıyor diye haklı olarak dem vurdu, o yüzden bizi görünce çok mutlu oldu.
bu sırada tribünümüzde diyarbakırspor tribün görevlilerinin ki bunlar 17 yaşında çocuk oyuncularımıza küfretmesi üzerine onları polise şikayet ederek tribünden uzaklaştırdık.
diyarbakır atatürk stadı çok kötü bir staddı. ne yazık ki durum bu. maraton tribünü sanki pazaryeri çatısıyla kapatılmış. şeref tribünü demirden. bu sırada stadı incelerken diyarbakır kapalı tribünden bana bir el sallanıyor. ''allah allah, nice ola ki, her halde atkı isteyecek?'' derken tribünün birleştiği yere gittim. bana el sallayan kişi ''beni hatırladın mı?'' deyince, ''yok, nereden hatırlayayım'' gibi şaşkın bir cevap verdim. meğerse o burhan'ın amcaoğluymuş. kendisi beni çok iyi hatırladı, adana'da 3-1 kazandığınız karşılaşmada tribünde beraberdik dedi. sonra başladık muhabbete. kendisi troisi tribüne geldiği anda o koltukları 2'şer 2'şer atlayıp tellerde futbolcularla birlikte sevinmemizi hiç unutamamış, hatta o sırada baktık biz aşağıya gidiyoruz, o da koşup tellere gelmiş. karşılıklı iyi dileklerimizi ilettik, fotoğraf çektirdik.
ikinci yarı da bir şekilde bitti. teknik taktik konusundaki yorumu kısaca bir kez daha belirteyim: ''100 kez aynı koşullarda karşılaşsak 99 kez kazanacağımız, 1 kez yenileceğimiz bir karşılaşmaydı. işte 1 kez yenileceğimiz, diyarbakır'ın kazanacağı gün bugünmüş''.
karşılaşma içerisinde diyarbakırspor'un mikrofon görevlisi bizi kırdı geçirdi. ''gençlerbirliği spor'' gibi çok güzel bir gafa imza atan mikrofon görevlisini kutluyorum. hayret yahu, türkiye'de gençler diye bir kent varmış, bizim haberimiz yok. her halde bingöl'ün genç ilçesinin takımından bahsediyor. :lol:
karşılaşma bitti, üzgün değil ama şaşkın biçimde dışarı çıktık. dışarıda diyarbakırsporlular'ın bayramı var. davullar zurnalar coşkuyla çalınıyor. kalabalık arasında kaybolup otoparka gittik. arabayı alarak yola çıktık.
ferhat abi'yi askeriyeye bıraktık, şanlıurfa yolu'na devam ettik. allah kendisine hayırlı görevler nasip etsin, yolu açık olsun. bu arada telefonları da aldık. ferhat abi'yi kısmetse bir gençlerbirliği karşılaşmasına getireceğiz.
315 kilometrelik gaziantep yoluna çıktık. diyarbakır'dan çıkarken mehmet abi dido cd'sini çalmaya başlayarak bize müzik zevkini de yaşattı.
otoyolu da alıp gaziantep'e vardık. gaziantep'te stadın hemen karşısındaki sokakta ciğerci mustafa'ya gittik. ciğerler şahane, lokum gibi. o acı ciğer tadı hiç yok. önden gelen yarım kavurmanın ağırlığı yok, ağızda dağlıyor. ancak adana kebabı pek tutmadım.
yemeği yedikten sonra kısa bir gaziantep turu attık. gaziantep'i sevdim, güzel bir kent. bu seneki ege gezintisi sonrasında yaz için düşündüğüm güneydoğu-akdeniz gezintisine kesinlikle gaziantep'i dahil ediyorum.
gaziantep'ten o müthiş baklavayı da aldık ve otogara yöneldik. 22.30 tatlıses turizm şanlıurfa-istanbul arabasıyla saat 22.50'de otogardan yola çıktık. ben gaziantep'ten ankara bezirhane'ye kadar deliksiz uyumuşum. gaziantep'ten çıkarkan açık olan ibo show, yerini tatlıses tv'de tempo müzik'e ve ibo'nun şarkılarına bırakmış. e tatlıses turizm'de ne çalınır? tabi ki ibo. :)
aşti'ye 08.05'te vardık. rahat bir yolculuk sonrası aşti'de olmak güzeldi. ankara'ya vardım ve hemen okula gittim. bu kadar yorgunluk üzerine okulu çok zor çeksem de bir şekilde günü bitirdim. bu deplasmanın tadı unutulmazdı. treni, gezisi, yemeğiyle her şey dört dörtlüktü. en uzak deplasmana gitmenin vermiş olduğu cesaretle antalya deplasman organizasyonu için gerçekleştireceğim çalışmalar için destek aldım.
yeni bir deplasmanda en kısa süre içerisinde görüşmek üzere diyorum. sağlıcakla kalın...