1997-98 sezonu iyi hatırlanmaz gençlerbirlikliler için… benim yaşımda olanlar ilk kez düşme tehlikesini aklıselim olarak bu sezonda yaşamışlardır. takım bir türlü dikiş tutturamamış, ankara’da oynanan son maçta da inanılmaz bir vanspor mağlubiyeti alınmıştır. ilk kez o maçta gençlerbirliği tribünlerinden “yönetim istifa” sesleri duyulmuş, gençlerbirliği’nin efsane başkanına taraftarın ilk çıkışı bu olmuştur.
kasvetli 97-98 sezonunun, beraberlikler silsilesi ile geçen ikinci yarısının tek güzel günü bugündür gençlerbirlikliler için… maça girişmeden önce tomasz ve bogdani’den de bahsetmek gerekir. macar tomasz ile arnavut bogdani ikinci yarıda getirilmiş, çok ümit bağlanmıştır. fakat ikisi de verimli olamamıştır. tomazs zamanla yedekler arasına düşen “yaratıcı orta saha”, bogdani ise “bitirici” santrafordur. bu kötü sezondan sonra ikisi de gönderilir. tomasz’ın yaşı vardır zaten, nereye gider ne yapar bilmiyorum. bogdani gençtir ama gerçekten çok beceriksizdir. öyle ki, kaçırdığı inanılmaz pozisyonlar ve ağırlığı yüzünden kestiği idris gümüşdere’yi aratır. bu yararsız forvet, yıllar sonra siena’da italya seri a gol kralı olarak karşımıza çıkacaktır. kendini geliştirmiş, müthiş bir adam olmuştur.
neyse efendim, biz maç gününe gidelim. her gençlerbirlikli gibi radyo başına dönüşümlü maçları dinlemek üzere oturmuş, mikrofonlar trabzon’a gittikçe, her trabzon deplasmanında olduğu gibi trabzonspor’un gol haberleriyle yıkılmıştık. ilk yarı iki sıfıra bağlanmış, mal kuzeye kaymıştı. biz gariban gençlerbirlikliler biliriz ki, trabzonspor deplasmanından değil 3 puan; 1 puan almak dahi büyük iştir. o nedenle radyo başına büyük umutlarla değil de, “neden olmasın”larla, “şansımızı deneyelim”lerle oturmuşuzdur zaten… mikrofonun sesi kesilip de, “trabzondayız” anonsu geldikçe içimizi heyecandan çok korku kaplar zaten. korktuğumuz da 2 defa başımıza gelmiştir. ikinci yarıyı dinlemenin ne anlamı olabilir ki artık? devre arasında radyo başından kalkmıştım zaten. bir süre sonra tv’den altyazı ile 3-1 olduğunu gördüm. golümüzü kim atmış merakı ile radyonun başına gittiğimde ise 3-3 olduğunu anlatıyordu spiker… “gençlerbirliği mehmet ile üst üste golleri buldu ve avni aker deplasmanında beraberliği yakaladı” aman tanrım! bu bir şaka olmalı…
maçı böyle bitirmek, imkansız deplasmandan 1 puan almak işime gelmiyordu artık. madem bu kadar geriden geldik, öne de geçebilirdik. derken tomasz, “ne zaman girmişti oyuna?” bu sorunun cevabını boşverip, avni aker’de 4-3 öne geçmenin mutluluğunu yaşıyordum. hadi itiraf edelim, her sapıtmış taraftarın bir radyo kapatma geyiği vardır. son dakikada trabzonspor atağı tehlikeli boyutlara ulaşınca, radyoyu kapattığımı ve geri kalanını dinlemeyip, maç bittikten sonra teleteksten sonuca bakmaya karar verdiğimi itiraf etmeliyim. (kalp dayanmadı!!!) teleteksten bakmanın da bir adabı vardır. ekranda skorların çıktığı kısım elle kapatılır, önce rakibin sayısına bakılır. trabzonspor 4 (eyvah golü yemişiz! yenemedik)diye düşünürken, gençlerbirliği 5… o anki mutluluk tarif edilemez. o taraftar hali de bir komiktir. bağıran, çağıran, zıplayan… o zamanlar evde internet yoktu ve 5. golü kimin attığını öğrenmek bir hayli zamanımı aldı. “neden kapatırsın radyoyu e salak herif!” diye söylen dur evin içinde… :) tomasz atmış, koçum benim!!! tüm kötü performansına rağmen, bu maç sayesinde hep iyi hatırlanacak.
98 yılında yaşanan bu olayın 10 sene sonrası da var. 2008 yılında bahçelievler halı sahasının kenarında benim gibi gençlerbirlikli 3-4 arkadaş ile beraber, oyun saatimizin gelmesini bekliyoruz. o sırada eski bir trabzonsporlu kaleci nihat da orada. tabi gençlerbirliği – trabzonspor muhabbeti dönüyor, aynen aşağıdaki gibi..
nihat : siz gençlerlisiniz demek, ben trabzonspor’dayken biz çok yendik sizi, sürekli yeniyorduk hatta. hatırlıyor musunuz?
ben : evet ya… hele vugrinec’in frikikten atıp bizi liderlikten ettiği maç unutulmaz. ne üzülmüştüm. gerçi benim için unutulmaz bir maç daha vardır, 5-4 yenmiştik sizi avni aker’de… hatırlar mısın? sahi kalede sen mi vardın?
nihat : yooo, hiç bilmiyorum. ben yoktum, hatırlamıyorum öyle bir maç; muhtemelen benden önce… (yüzünde inceden bir sırıtış)
ah be fil hafızam, nihat'ın kalede olduğunu hatırlayamadım işte, inandım kalede olmadığına...