yıl 1997. yer ankara 19 mayıs stadı. g.birliği ile g.saray, türkiye kupası’nda çeyrek finale yükselme mücadelesi veriyor. maçın normal süresi 1–1 berabere bitiyor. uzatma dakikalarında da sonuç değişmeyince penaltı atışlarına geçiliyor. g.saray’ın kalesinde hayrettin, g.birliği’nin kalesinde kubilay var. iki takımın da penaltıcıları, ilk 5 atışı gole çevirince iş uzuyor. iki kalecinin de adeta adeta basireti bağlanmış. geleni içeri alıyorlar ve bir ara kubilay hayrettin’e yaklaşarak “abi rezil oluyoruz. bir penaltı kurtar da bitsin bu işkence” diyor. hayrettin’in cevabı ise daha ilginç oluyor: “oğlum benden geçti, sen kurtar.”
ilk başta agresif tavırlar sergileyen fatih terim de sakin ve ümitsiz bir şekilde olup bitenleri izlemektedir. nihayet 18. penaltıda ilyas’ın atışını kubilay kurtarak işkenceye son verir.
yediği 17 penaltıdan dolayı gece gözlerine uyku girmeyen hayrettin, sabah ilk iş olarak soluğu terim’in odasında alır. biraz mahcup ama delikanlıca bir eda ile “ben g.saray kalecisi hayrettin olarak, 17 penaltıdan bir tanesini dahi kurtaramıyorsam bu takıma layık değilim. beni gönder hocam.”. bunları söylerken samimidir, ancak yine de terim’in gözlerinde bir umut ışığı aramaktadır. teselli babından bir çift söz duymak arzusundadır. bu esnada takımın mösörü rıza atılır: “hayrettin en doğru kararı vermişsin. ben de olsam ayrılmak isterdim.” hayrettin bu sözleri duyunca, içten içe çileden çıkar ama belli etmez, o terim’in iki dudağının arasından dökülecek tarihi fermana kilitlenmiştir. ve terim, başını hafifçe öne doğru sallayarak kısık bir sesle ‘tamam” demekle yetinir. hayrettin dayak yemişten beter bir halde kendisini dışarı atar ve bir hafta sonra z.burnuspor’a gönderildiğini öğrenir.