2015 yılında istanbul şehir üniversitesi tarafından "kişisel arşivlerde istanbul belleği" projesi kapsamında türk kültür tarihi araştırmacısı, yazar ömer taha toros'a ait arşivin bir kısmı dijital ortama aktarıldı. bu arşivde yer alan "galatasaray arşivi" adı 5 sayfalık yazının tamamını aşağıda bulabilirsiniz.
yazıda istanbul'a futbolun nasıl geldiği ve galatasaray'ın nasıl kurulduğu, kurucularıyla doğrudan yapılan muhabbetlerle aktarılmış. ayrıca yazının kaleme alındığı 28 haziran 1941 tarihi itibariyle galatasaray futbol kulübünün istatistiklerinin yer alması da oldukça değerli. benzer bir şekilde galatasaray - fenerbahçe rekabetine de bir pencere açılmış olması da oldukça değerli.
ayrıca yazı, son günlerde dillendirilen, 12-0'lık sparta prag maçını galatasaray mı yoksa karma takım mı oynadığı sorusunun yanıtını da veriyor.
buyurun;
sayın misafirlerimiz, sevgili arkadaşlarım.
azamızdan alâaddin şahinbaş, bekir macur, fuat somay ve süha dağdeviren’in yardımlarile vücude getirilen ve galatasarayın kuruluşundan bu güne kadar bütün idari ve sportif hareketlerini toplayan bir istatistik defterini tevdii münasebetile arkadaşlarla bir hasbihal yapmamı kıymetli reisimiz tevfik ali münasip gördü. gördüğünüz bu defter ayni zamanda galatasaray müzesindeki mükâfatı da ihtiva etmektedir: kulübümüze ve denizciliğe ait resimlerle hatıratın toplanmasına en büyük saik şüphesiz ki kulübümüze karşı beslediğimiz bağlılıkdır. yalnız bu istikamette atılan adımlarda koleksiyonörlüğün de büyük rolü olduğundan, sadede girmeden evvel bu mevzu hakkında da iki söz söylemek hususunda müsadenizi dileyeceğim:
hepimiz biliriz ki aralarında münasebet yaratabilen eşyayı bir araya toplamaktan doğan ve medeni ihtiyaçlara cevap veren bir kıymet vardır. kolleksiyon zevkinde hissi ve bedii bir cephe olduğu gibi pratik ve faideli tarafı, da çok kuvvetlidir. milli mevcidiyette yer tutan hatıraları toplamak ve hüsnü muhafaza edebilmek bir kolleksiyoncu ruhuna malik olmağa bağlıdır. bunun içindir ki çocuklarımızın çokolata resimleri, sinema yıldızları kartpostallarını, çıkartma ve pul kolleksiyonları yapmaları kendilerine kolleksiyonörlük terbiyesini veren birer eğlence telâkki etmelidir. içimizde böyle heveslilerin artmasından muhakkaktır ki müzelerimiz, abidelerimiz, kütüphanelerimiz en geniş mikyasta istifade edecektir.
çalışmış olduğum müesseselerden biri için bir teknik mütehassıs aramak üzere avrupada bir müsteşarın odasına girdiğim zaman duvarlarda bir çok resim, plan ve fotoğraflar görmüştüm. bana izah ettiler: bu hatıralar o makamı sırasile işgal etmiş olan amirlerin eserlerine ve şahıslarına ait idi. işte bir mevzii koleksiyon ki daha büyük eserlerin bir mesnedi olmağa namzet bumunduğu gibi yararlığa ve himmete karşı bir kadirşinaslık havası da yaratmış bulunuyordu.
bu küçük mukaddemeden sonra istatistik defterimizi ele alarak sizinle beraber idmancılık ve sporculuk mazimizde bir gezinti yapalım:
idmancılara karşı muhabbet beslemek ötedenberi millî şiarımızdı. zaten iyi asker olmak ve cihangir olabilmek çok yüksek bir idmancı mevkiine gelmeden tahakkuk ettirilebilir gayelerden değildir. yürümek kadar ata binmekle ünsiyet eden, oku, ciridi, kılıcı kullanmakta üstad olan cengâverlerimizin o zamanki harp vasıtalarına baktığımız zaman, bunları nasıl kul1adıklarına değil, nasıl taşıdıklarına bile hayret etmek mümkün değildir. bileğimizin kaldırmakta güçlük çektiği o zamanki ağır kılıçları ve gürzleri bu tunç vücutlu pehlivanlar bizim eksrim flöresini salladığımız çeviklikle ve hafiflikle havada götürerek hasım kitlesinin içine dalarlarmış.
fakat bazu kudretiyle vücud bulan hemen her himmetin rolünü bir makine üzerine alınca ve makine medeniyeti dünyaya yayılınca, biz dahi bu rüzgârın tesir: altında kaldık ve biz de avrupada baron de "coubertin"in idmancılığa rücu için yaptığı harekete iltihak ettik.
o zaman harpten gelen islahata ilk açtığımız kapılardan biri olan galatasaray mektebine sadrazam âli paşanın zamanında, jimnastik hocası olarak fransa'dan mösyö "moiroux" isminde bir muallim celbedilmişti. profesör moiroux jimnastik aşkını galatasaray gibi müsteit ve müsait bir muhite kuvvetle aşılamağa muvaffak olmuş ve yetiştirdiği talebeler içinde başta türk jimnastiğinin garp usullerile yeniden harekete getirilmesinin ilk gayyur ve emekter üstadı, bizim ve bizden evvelki sınıfların hocası, muallim faik beyi yetiştirmiştir. faik bey mesleğinin aşığı bir adamdı. ve hiç şüphesizki hayatının en büyük acısını galatasaray muallimliği vazifesini terkederek tekaüde geçtiği gün duymuştur.
şimdi gözleri görmeyen bu emektar üstadımızın en büyük bahtiyarlığı gene eski talebesini ve sporcularını yanında hissetmek, mazisini onlarla tekrar yaşamak ve görmeyen gözlerine hafızası yolile nur getirmektir. kendisini son ziyaret ettiğim gün sokak kapısına kader gelerek: "sen sokağı dönünceye kadar arkandan bakacağım beni bu zevkden mahrum etme" dedi. sanki ona eski bir talebesinin teşyiine yeniden görebilmek kadar kuvvetli bir hayatiyet veriyordu. çalıştığı muhite karşı ne gibi coşkun bir sevgiye malik olduğuna, işaret etmek için başka misale lüzum göremiyorum. kendisinin türk idmancılığı ve galatasaray namına hörmetle anarım.
gençlerimizin mükerreren müsabakaya koyarak kazandıkları ve üzerinde emekleri biriken şu kupayı müzemizin üçyüzüncü kupası olmak üzere kendisine tevdiini arkadaşlarımın tasvibine arzediyorum.
faik beyin etrafında topladığı ve o zaman hepimizin birer kudret ve bedeni güzellik ilâhı gibi gıptalı gözlerle takip ettiğimiz ilk seçme talebe şurubunda şu simalar gözümün önüne geliyor: ali rana, süleyman, bedri, nasip, mustafa barutçu, selâhaddin fevzi, hayri, fahreddin, orhan tahsin, daniş, şevki, hüseyin, (futbolcu merhum celâlin kardeşi) faik beyin açtığı çığırdan yetişen en kıymetli meslekdaşları türkiyede beden terbiyesine rasyonel bir istikamet vererek olimpiyat cereyanını da memleketimize sirayet ettirmek suretile sporculuğumuzun temelini şuurlu bir tarzda kuvvetlendirmeğe çalışmış olan üstad selim sırrı ile galatasarayın emektar hocası olan ve faik beyin en liyakatli bir selefi olduğunu halâ vücudunda her gencin bulunduramıyacağı bir çeviklik ve kuvvet muhafız etmekle isbat eden muallim mazhar'dır.
bu kudretli jimnastikçiler nasıl eski türk idmancılığının feyizli kaynağından yetiştilerse türk sporu da ilk hamlesini, isimlerini kısmen saydığım türk jimnastikçileri içinden almıştır. galatasaray muhiti bu ilk hamlenin yuvası olmuş olmaktan dolayı bahtiyardır.
şimdi eski idmancılığı tâkibeden jimnastik mektebinden sonra sporun memleketimize nasıl geldiğini ve nasıl neşvünüma bulduğunu tetkik edelim: bize örnek olan modern tarzda ecnebi sporunun memleketimize yerleşmesinde ve teşkilâtlanmasında şükrana değer himmetleri şevketmiş olan müteveffa mister, james lafontain'in bana vaktile anlatmış olduğuna göre kendisi 1889 da istanbul’a geldiği zaman burada yalnız ingilizlerden mürekkep rugby takımı varmış kendisi 1897 de avukat henri pars’ı da kaptan alarak ilk futbol association takımını teşkil etmişler ve melita ile cocatrice namında ki ingiliz maiyet gemileri takımlarına karşı müsabaka, yapagelmişlerdir.
0 zamanlar (1899-1315) türk ve ecnebiden mürekkep bir futbol takımının teşkiline de teşebbüs edilmişti. müteşebbis eski idmancalardan reşat danval beydi. takıma b.f.s. blakck stoking football club - yani siyah çoraplılar futbol kulübü ismi verilmişti. fahri reisliğe ali ferruh bey reisliğe doktor rasim paşa kaptanlığa reşat danyal bey, kâtipliğe de hicaz demir yolu idaresinden neşet bey seçilmişlerdi. bu muhtelit takımın başlıca azası talis, paçko, mehmetali, neşet, marko, bojoviç, emcet, jan-bojoviç, reşat danyal, rıza - tevfik nuri fuat. takımın forması kırmızı beyaz idi. maalesef bu ilk teşebbüs hükümetin takibatına uğrayarak dağıldı. (bu izahatı merhum reşat danyaldan almıştım.)
1901 de mister james lafontaine o zaman moda burnu çayırında oynanan müsabakalardan birini seyrederken mister horace armitage ile tanışmış ve her ikisi birden, rum-ingilizden mürekkep olmak üzere, kadıköy futbol külübübü kurmağa karar vermişlerdir. bu karar, ecnebi sporunun, yerli fakat gayri türk olmağa doğru ilk müstekar adımını teşkil eder.
hazırlanmış olan mutavassıt muhitin içinde - ilk takibatın bıraktığı tesir altında ve korka korka bobi namı altında ilk türk futbolcusu, ( devamlı oyun oynıyabileni kastediyorum) hüsnü paşa zade bahriye zabiti hasan fuat beyin sahaya çıkabildiğini görürüz. ayni zamanda tenis, golf, kriket, bilardo ve deniz sporlarında dahi her kesden evvel temayüz edebilmiş, sporculuğu kadar spor ahlâkı da numune teşkil edecek kıymette olan galatasarayın bu eski oyuncu ve kaptanını saygile anarız. kulübümüz kendisine hatıra olarak bir madalya veriyor.
19o3 de imtizaçsızlık neticesinde kadıköy kulübündeki ingilizler ayrılarak yalnız ingilizlerden mürekkep moda kulübünü teşkil ettiler. 1904 de de yalnız rumlardan mürekkep elpis kulübü tesis edildi. 1904 - 5 senesinde yine mister james la fontaine’in teşebbüsü üzerine kadıköy, moda, imogen maiyet gemisi takımı ve elpis kulüplerinden mürekkep olmak üzere, ilk defa istanbul futbol birliği teşkil edilmişti. ortaya konan ve fenerbahçe kulübü yangınında kaybolan şildi mister james la fontaine ingiltereden getirmiş ve bedelini yalnız yarım lirası kadıköy kulübü tarafından ödenmiştir. görüyorsunuz ki arkadaşlar, garp sporunun memleketimize sokulması futbolun kisvesi altında vuku bulmuştur. sebebi de bu sporun yirmi iki kişi tarafından oynanabilmesi, heyecanlı olması ve vesaitinin kolayca tedarik edilebilmesidir.
o tarihlerde biz mektepte futbol oyununu bilmez fakat aramızda para toplayarak aldığımız top'a gelişigüzel vururduk. bir gün modada oturun bir amcazadem beni, arzum hilâfına, maçı seyre götürmüş ve bu sporun bizde de tatbiki hevesini aşılamıştı. neticesi şu olmuştu: birinci teşrin 1905 de mektebin beşinci sınıfında edebiyat muallimi merhum mehmet atabeyin dersi esnasında, başbaşa vererek bir kaç arkadaş galatasarayda bir futbol kulübü kurmağa karar vermişlerdi.
ilk münteşirler oyuna ve mücadeleye meyyal arkadaşlardan asım tevfik, emin bülent, celâl, bekir tahsin - nahit, şirvani reşat, cevdet, daver, kâmil gibi gençler idi. mektepte tahsilde bulunan bulgar ve sırp talebesinden çevik ve kuvvetli olanları da iltihak etmişlerdi. maksadımız ingilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak ve türk olmayan takımları yenmekti.
o zaman spora ve sporcuya ancak ecnebi bir isim yakıştırılabileceğinden (glorya) yani zafer ve (audax) yani cür’et isimlerinden birini seçmel için hayli münakaşa ettiğimiz halde bir neticeye varamadık. tobler çokolatasındaki bir resimden ilham alarak (kartal) ismini de almamızı teklif eden vardı. kabulünü tercih ettiğimiz türkçe isimle ecnebi ismi arasında o kadar bocaladık ki müsabaka sahasına ilk çıktığımız gün henüz ismimiz yoktu. kadıköyün ecnebi ve rumdan mürekkep seyirci muhiti kimler olduğumuzu öğrendikten sonra bize müsabaka esnasında hislerini ifade etmek istedikleri zaman "galatasaray" dediler. ve bu suretle mektebimizin ismi bize halk tarafından spor sahasında takılmış oldu.
bu ismi kendimize mal etmekten çok ürktük, içinde "saray" gibi dikenli bir kelime vardı. fakat ne yaptı isek hakiki ismimiz benliğimize yapıştı kaldı. elyeumde bizi birbirimize ve irfan ocağımıza bağlayan bu şerefli ( galatasaray ) ismidir. galatasaray isminin şuyu bulmasından o derece çekiniyorduk ki, futbol müsabakları neticelerle o zaman yegâne alâkadar olan ingilizce levantherald gazetesinden galatasaray demek istediği zaman (an other) yani bir başkası tabirini kullanmasını reca etmiştik. galatasaray takımı için ilk seçtiğimiz renkler , bayrağımızın renkleri, kırmızı beyaz idi. bu ilk formaları asım tevfiğin annesile kardeşim dikmişlerdir. ancak kırmızı beyaz gömlekleri giydikten sonra milliyetimizi apaçık ilân etmekte olmasından korktuk. kuşdilinin meşhur kırmızı fesli, palabıyık, tıknaz hafiye si etrafımızda çizdiği çarhlarını daraltmıya ve fazla fena gözle bakmaya başlamıştı.
o zaman ingiliz economic kooperatifinde (şimdiki galata da burla mağazası ) çalışan rum futbol idarecilerinden yani vasilyadise müracaat ederek birminghamda vilyam şilkok dan sarı siyah renkte formalar getirttik. bunları ilk defa 12/25 teşrinisani 1906 da giymiştik. fakat gerek mağlûbiyetlerin tesiri, gerekse elbiselerin çamurlu sahada kirlenmiş olmaları neticesinde bu rengi değiştirerek başka forma almıya karar verdik. bu işe kaleci asım tevfik, solaçık emin bülent ve sağ muavin ali sami memur edilmişlerdi. birçok dolaştıktan sonra bahçe kapıdaki şişman yankonun dükkânında zarif iki yünlü kumaşa tesadüf ettik: biri vişneye çalan koyuca, tatlı bir, kırmızı öteki de içinde turuncudan iz taşıyan tok bir sarı. tezgâhtar mahirine bir el hareketile kumaşların dalgalarını birbiriyle birleştirdi. bir saka kuşunun başı ila kanadının neş'eli iltimaa benzer bir parlaklık hasıl oldu. ateşin içindeki renk oynaklıklarını görür gibi olmuştuk. sarı - kırmızı hepimizi birden teshir edivermişti. metrosu 32 kuruştu, o zamanki para kıymetine nazaran muazzam bir yekun. fakat bu ateş bahası ateşin arzumuzu yenememişti. sarı kırmızı alevinin takımımızın üstünde parıldamasını tasavvur ediyor ve bizi derhal galibiyetten galibiyete götüreceğini farzediyorduk. nitekim de öyle oldu. kumaşları kestirdik aldık. para eksiğini de bir iane ile tamamladık. kumaşları eve götürdüm, hemşirem samiyeye diktirdim. sarı kırmızıyı ilk defa olarak 6 ilk kânun 1908 de (barham) ingiliz harp gemisi takımına karsı yaptığımız bir müsabakada kullandık ve o sene bütün rakiplerimizi yenerek ilk defa olarak bir türk takımını istanbul şampiyonluğuna çıkardık.
galatasarayın ilk teşekkülünde intihabat yapmadık. her vazife onu benimsiyen ve o vazifenin müstelzim olduğu hizmetleri yapanın üzerinde kendiliğinden kaldı. ilk oyunlarımızda futboldan başka her şeye benzerdi. (rivayete göre eski jimnastikçilerimizden merhum bedrinin (no. 425) frerler mektebinden getirmek suretile galatasaray muhitine tanıtmış olduğu) futbol topunu ortaya koyar ve üzerine iki yüz kişi birden çullanırdık. o şekilde ki top'un çoktan uzaklaşmış bulunduğu noktalarda mücadele ve arbede devam eder oyuncular yaralanır elbiseleri yırtılırdı. bu suretle başlamış futbol hayatımız hakkında istatistik defterimizin muhteviyatını size arzedeyim:
ilk maçımız: 1 nci teşrin 1905 de for mektebine karşı. 2-0
bu güne kadar (28.6.941) yaptığımız maç adedi (758)
bu güne kadar (28.6.941) kazandığımız maçlar (440)
en çok kime gol attığımız:
türk takımlarından vefaya (20) gol (25.11.925)
ecnebi takımlarından bükreş muhtelidine (11) gol (1.10.911)
kimden en çok gol yediğimiz :
yerli takımlardan kadıköyden (11) gol 1906
ecnebi takımlardan sparta’dan (12) gol 19.10.921
bu güne kadar attığımız gol adedi : 2088
bu güne kadar yediğimiz gol adedi : 1075
en çok müsabakaya giren futbolcumuz: nihat asım (bu sporcumuz ilk müsabakasını 18.12.1919 da idman yurduna karşı orta akıncısı olarak yapmış ve son maça da 23.2.936 da fenerbahçeye karşı orta yardımcısı olarak iştirak etmiştir.
futbolcu hayatı onaltı sene iki ay devam etmiş ve bu müddet zarfında galatasarayın 268 maçında oynamıştır. böyle bir netice almanın her futbolcuya nasip olabilmesi arzu edilir. kulübümüz "aslan" nihadına hatıra olarak bir madalya vermektedir.
futbol sporculuğumuzun ilk istinatgahı olmuş olduğu için, onda biraz daha ısrar ederek size fenerbahçe ile rekabetimizden de bahsedeceğim: çünkü bu rekabet futboldeki vaziyetimizin ölçüsünü kulübün zayıf zamanlarını ve bunun sebeplerini en iyi gösterecek bir ölçüdür.
32 1/2 senelik spor arkadaşlığımız olan ve ilk adımlarında eski galatasaraylıların (hamit hüsnü, fuat hüsnü, hasan kâmil, merhum galip, hikmet gibi) iltihakile kuvvet bulan bu kıymetli kulübümüzle,
ilk maçımız: 4.1.1909 da kuruluşumuzdan 3 1/2 sene sonra yapılmıştır. ilk mağlubiyetimiz: 4.1.1914 (bu beş sene zarfında fenerbahçe galatasaraya
hiç bir gol atmağa muvaffak olamamıştır. ilk golü ve galibiyeti hasan kamil temin etmiştir. bu güne kadar (28.6.941) yaptığımız maç adedi: 88.
beraber kaldığımız: 15 mağlup olduğumuz: 37 galip geldiğimiz: 36 yediğimiz gol adedi: 140 yaptığımız gol adedi: 145 fenere en fena mağ1ubiyetimiz: 1-6 fenerin bize en fena mağlûbiyeti: 7-0
aldığımız istanbul şampiyonlukları: 1908-9, 9-10, 10-11, 14-15, 15-16, 24-25, 25-26, 26-27, 27-28, 30-31 (on defa)
fenerbahçenin aldığı istanbul şampiyonlukları: 1913-14, 28-29, 29-30, 32-33, 34-35, 35-36, 36-37 (yedi defa)
1911-12 de de futbol birliği şampiyon olan galatasarayı içine almamış ise de galatasaray şampiyon fenerbahçeyi davet ederek yenmiştir. bu itibarla 1911-12 şampiyonluğu daha ziyade galatasarayın hakkıdır bunun da ilavesile galatasaray 11 şampiyonluk almış olur.
1914-15 senesinde fenerbahçe kulübü futbol birliğine girmeyerek daruşşafaka darulmuallimin, şehremini ve erenköy kulüplerile ayrı bir küme yapmış ve bunlar arasında birinciliği almıştır.
türkiye şampiyonluğu: galatasaray bu şampiyonluğu 38-39 da kazanmıştır. fenerbahçe ise 33-34, 34-35, 35-36, 36-37 ve 39-40 da olmak üzere beş defa, ihnaz etmiştir.
bu en kıdemli iki kulübümüzün müsabakaları hakkında istatistiklere istinaden yaptığım grafiği beraber tetkik edersek rekabet temevvücünün avamilinin bilhassa daha çok ihtiyat zabiti veren galatasaray üzerindeki balkan umumi harplerinin (terakki) (yıldırım) ve (güneş) isimleri altında kurulan kulüplere güzide bazı oyuncularımızın bu rekabet esnasında ayrılmış olmalarından ileri geldiği vazıhen görülür.
grafiğin son devresi galatasaray lehine farklı bir temevvüç arzetmektedir. bu da gösteriyorki bütün müşkülâta ve zaaf unsurlarına rağmen galatasaray mevkiini muhafaza etmiş ve kalkınmağa muvaffak olarak türk sporculuğunun başındaki mevkii terketmemiştir.
"kişisel arşivlerde istanbul belleği", taha toros arşivi