fenerbahçe-beşiktaş derbisini maçtan önce kafamda canlandırdığımda bütün kriterler siyah beyazlı takımın galibiyetini gösteriyordu. bu varsayımı değiştirecek tek şey lucescu'nun oturmuş oyun disiplinini başarıyla uygulayan talebelelerine karşı, daum'un takım olma yolunda sancılar yaşayan oyuncularının kendilerini aşıp kazanma hırsını en üst seviyeye çıkarmaları geliyordu. seyircinin desteğiyle sadece bu agresif, hırslı yapı ve özgüven sorununu aşmış siyah-beyazlı oyuncuları hataya zorlayabilirdi. fenerbahçeli oyuncular, şükrü saracoğlu'nda kendilerini aşan, geleceğe umut aşısı yapan bir oyun anlayışıyla benim gözümde favori olan beşiktaş karşısında 2-2'lik sonuca ulaştılar. fenerbahçe'nin sezon başından bu yana en iyi futbolunu oynadığı bu karşılaşmayı değerlendirirken her iki takım oyuncularını da mücadele ruhundan dolayı alkışlamak gerek. iyi başladıkları ve iyi sürdürdükleri maçı muhteşem bir finalle noktaladılar. beşiktaş'ı şimdiye kadar ligde yenilmez kılan bir uyum ve kademe anlayışı var. geçen sene de ligde ve avurupa'da en az gol yiyen takımlardan biri oldular. dün van hooijdonk'un attığı iki golde de siyah-beyazlı defansın hataları vardı. buradaki amacım, fenerbahçe'nin gollerini küçültüp, beraberliği şansa bağlamak değil; yenilmeyen beşiktaş'ın nasıl bileğinin büküleceğinin örneğini vermek. bir daha gördük ki fenerbahçe gibi agresif olmayan, yüreğiyle oynamayan ve hataya zorlamayan hiç bir takım beşiktaş'ın oturmuş kademeli defans kurgusunu kolay kolay bozamaz. tabii ki bir nokta daha var. siyah beyazlı oyuncular rakibi küçümseyip, motivasyon sorununu yaşamaması şartıyla. futbol ziyafetine dönüşen derbide, tayfur, tuncay, sergen, tümer ve van hooijdonk göz zevkimize farklı tatlar bıraktılar. serdar tatlı da bir parmak bal sürerek tatlandırdığını inandığım bu maçın 2-2'lik sonucundan beşiktaş'ın bu sezon da önünün kesilemeyeceğinin fikrini çıkardım. ortaya konulanan oyundan da fenerbahçe'nin, christoph daum'un ve de aziz yıldırım'ın yolunu devam edebileceğini...