50 bin lira verip stada gelen galatasaraylı taraftarlar, mustafa denizli’nin sahaya sürdüğü ikinci takımı seyrettiler. oysa denizli, bir gün önce fenerbahçe'ye 5-2 yenilen takımı yeniden sahaya çıkarmalıydı. beşiktaş'a karşı kazanmak için oynamalı ve 5-2'lık farklı yenilgiyi unutturmalıydı hem taraftarlarına hem de futbolcularına. ama denizli, nedense bir gün önceki maçın sonrasında azarladığı ve fırça yediği 11'ini evlerine göndermiş, yerine hiç umulmadık hatta yedekte bile olmayanları sahaya çıkarmıştı. mustafa denizli korkmuş muydu? sanmıyoruz. lig öncesi havlu mu atmıştı? ummuyoruz. peki ama sahaya çıkan 11’e ne demeli? denecek bir şey yok, fazla bir yorum da.
ancak denizli'nin sahaya sürdüğü ikinci maçta, fener'e yenlen 11’den daha derli toplu, daha akıllı ve daha hızlı oyun gösterdi. en azından hepsi de kazanma hırsıyla doluydu ve kendilerine verilen bu fırsatı değerlendirme heyecanı ve hevesi içindeydi.
beşiktaş, maç boyunca galatasaray kalesine çok az şut attı. topu daha çok ortada dolaştırıp kanatlardan atak denedi. sahaya iyi yayıldı, fakat rıza'nın sağ bekte oynaması, beşiktaş'ın klasik orta saha üstünlüğünü azalttı. üstelik şifo ve şenol da çok top kaybedince metin ve ali, geriye gelip top aramak ve top kapmak durumunda kaldılar. bu da beşiktaş'ın o bildiğimiz temposunu ve hücum üstünlüğünü azalttı. beşiktaş, nedense rakibini ikinci sınıf olarak değerlendirdi gayet rölantide ve iyi ciddiye almaz bir havada oynarken öylesine defans ve kaleci hataları yaptı ki beklenmedik bir sonuç ortaya çıktı. maç genel olarak heyecanlı geçti. ve maçın sonlarına doğru iki takımın da yaptığı değişikliklerle tempo ve kalite iyice düştü. ve sezonun ilk kupasını beşiktaş kazandı.