işte gerçek futbol, işte gerçek futbolcu ve işte kelimenin tam mânâsiyle bir gerçek kral. sahaların taçsız kralı boşuna dememişler ona... bir sihirbaz, hattâ sihirbazdan da ötede... ayağına, bileğine, en önemlisi kafasına hâkim bir kral... ne yaptığını ne yapacağını bilen bir kral...
ona verilen ünvanlar boşuna değil. topun peşinde koşarken yeleleri rüzgârdan savrulan bir aslan gibiydi. verdiği paslar, attığı çalımlar hepsi hesaplıydı. «iğnenin deliğinden geçerek» deyimi işte onun verdiği paslar, yuvarladığı toplar için söylenmiş sanki...
korkunç bir zekâ vardı kafasında. işte kafasiyle ayaklarına hükmeden bir tutulmaz inciydi pele...
sahalarda tutulamayan siyah inci pele'yi birkaç satırla anlatmak, anlatabilmek gerçekten de güçtü. görmek, duymak ve ondan sonra hissetmek ve yaşamak gerekirdi pele'yi...
* * *
ya öteki arkadaşları. onlar da aldıkları paranın hakkını tek kuruşuna kadar vermek için ter döktüler, koştular ve futbolun da bir sanat olduğuna türk sporseverine anlattılar. bir turistlik seyahate çıkmadıklarını da yarım düzine golle ispatladılar.
* * *
fenerbahçe ise kendisini girdaba kaptırmış gibi şaşkın, ümitsiz ve telâşlı idi... ne yaptığı ne de yapacağını bilmişti. çoğu zaman da seyretti sadece rakibini sahada. gücünün yetmiyeceğini anladıktan sonra da bıraktı...
* * *
dolmabahçe'den bugüne dek çok takım geldi geçti. ama ne bir peke ne de bir santos geldi ve de gelecek.