29 ve 30 uncu dakikalarda göztepe önce gürsel'in, sonra hakkı'nın ayağından iki fırsat kaçırdı. hem de kıl payı ile...
ve biz de yarım saat beklediğimiz heyecanı tadıverdik. ondan evvelki yarım saatin nasıl geçtiğini yalnız stadda olanlar bilir.
hemen bir dakika geçmeden adalet solaçığı ortaya deplase olmuşken sağdan aldığı bir topla dalıverdi, fakat mükemmel top alışını o kadar pis vuruşla tamamladı ki, kaleci yerde bloke ederken iş işten geçmişti...
43 üncü dakikada da arif'in yaptığı ortaya ali'nin yapıştırdığı kafa şütünü erdoğan bloke edemedi ama suplesi nefisti.
işte dünkü göztepe - adalet maçının ilk devresi bundan ibaretti.
halbuki ikinci devre iş değişecekti. sadece selahattin'in eski "büyük" günlerini hatırlatan birkaç kurtarışı bile zevkle seyredilecek şeylerdi. suples, cesaret, tecrübe, emniyet... işte selahattin dün bütün bunlara sahipti.
izmir'in sarı-kırmızılı dördüncüsü mithatpaşa stadında zorlu bir takım gibi gözükmedi. ama oyunun her anında işin ciddiyetini kavramış olarak çalışan bir onbirdi. kalecinin sakin stili, havalardan hakimiyeti, turgay'ı hatırlatan degajları... rahmi'nin kıvrıldığı ve top kontrolu... bahri, yılmaz, gürsel... bütün bunlar o "zorlu" görünmeyen takımın gene de "birşeyler"e sahip olduğunu gösteriyordu. bütün halleriyle iddialsız fakat gayretli idiler. ama adalet -son haftaların dağınık adalet'i- karşısında ister istemez yavaşlayan bir tempo içinde kaldılar. acaba rakip daha derli toplu bir futbol oynasa göztepeliler bu "amatör" futbol kabiliyetlerinin yerine başka birşeyler koyabilecekler miydi?
müsavi derecede "futbol" oynayan iki takımın, biri forvetlerinin yavaşlığına mağlup olurken, diğeri haflığına mağlup olurken, diğeri haf hattının topyekun hafif kalışına yeniliyordu. netice golsüz beraberlik oldu.