milli ligde söz sahibi bir takım var. adı fenerbahçe. tribün ağzı ile "dökülüyor". rakip ceza sahasına şöyle hafiyle, forvetiyle bir güzel akımla inememiş, topu kullanamamış, topu alan oyuncunun ayağında "eogizm" adeta kol geziyor.
19 ncu dakikada -artık kazaen demek lazım- attığı golle maçı alıveriyor. biraz futbol oynasa, hani galibiyet hakkıydı diyeceğiz. ne gezer? bir dağınıklık, bir gevşeklik, bir yavanlık... fenerbahçe'yi altay karşısında ayakta tutmaya çalışan direkleri -osman, basri ve şükrü- de olmasa milli ligte puan kaybetmeyen takım kalmayacak. geriden başlıyalım; şükrü vazifesini yapıyor. osman bir cankurtaran. nedim'in idarecilerin tabiriyle sahada sadece fırması geziniyor. iki yan haf avni ve akgün bir şeyler yapmanın lüzumuna inanmışlar gibi. ama fenerbahçe futbolu neticeye götüren iki yan haf böyle mi olmalı? basri, naci'nin yerini dolduruyor. zaten haf hattında bir o var. hatalarından bek mevkiine kaçışlarından ayrılıveriyor.
hücum hattında mikro mustafa, yine arı gibi. fakat bal yapmıyor. ergun ilk devrede aktif, ikinci devrede o da kendisinin rüzgara bırakıyor. santrafor oynadığı müddet içinde yüksel, atılan golün sahibidir. sonra sol açığa geçiyor ve çalışıyor. şeref'i tanımak güç. o ne biçim top kontrolü, o ne biçim toplara giriş? santrhaf kazım'a mahkum, yerinden kıpırdamıyor. ya lefter? oynuyor mu? dedirtecek kadar kayıp. bazen görülüyor, o da... altay müdafaasına takılıp kaldığı anlarda. 40 dakikalık niyazi de ise bir şeyler, takım için bir gayret bulumak hakkatten zor...
işte dünkü fenerbahçe, işte dün izmir'de milli lig maçı kazanan takım...
fenerbahçe dünkü oyununu bugün izmirspor karşısında da tekrarladığı taktirde, neticeyi tahmin kolaydır; bu da, mağlubiyet olacaktır.
altay dün en azından bir beraberlik kaçırdı. son dakikada önder ayağına uzanan o gollük pası şükrü'ye kaptırmayıp, önündeki kalenin sağına veya soluna kaydırabilse, altay hakkı olan beraberliği temin edecekti. altay'ı geçen haftaya nazaran daha derli toplu, daha şuurlu bir tempo içinde oynar gördük. taktik oyunlarına başvurmadan rahat ve gösterişsiz bir futbola giden siyah-beyazlı takımın en büyük kusuru bilhassa ikinci devredeki üstünlüğü devamınca pozisyonları şut olarak değerlendirememesiydi.
maçtan notlar
fenerbahçe büyük bir tazahürat arasında sahaya çıktı. havanın güzel, tribünlerin dolu oluşu, iyi bir futbol müjdeliyordu. ama ne yazık ki fenerbahçe ve altay 90 dakikayı sıkıcı, seyirci için rahatsız edici bir şekilde koyabilmekte, ellerinden geleni yaptılar.
fenerbahçe ilk tehlikeyi 15 inci dakikada yarattı. niyazi'nin korneri altay filelerini tehdit ederken altan davranıp topu yine kornere attı.
19 uncu dakikada ergun'un sağdan biraz sürerek ortaladığı topu yüksel kendini yere atarak anında kafa ile rakip filelere yolladı ve golden sonra fenerbahçe bir daha kendini gelemedi.
27 nci dakikda gönen'in volesi fenerbahçe kalesi direklerini yaladı auta gitti.
33 üncü dakikada lefter'in -maç devamınca çektiği tek güzel- şutunu altan kornerle durdurdu. 35 inci dakikada da coşkun'un sert bir vuruşunu şükrü direğin kenarından çeldi... devre 1-0 sarı-lacivertlilerin lehine...
ikinci devrede fenerbahçe iyice durmuştu. bu sebepten top daima altaylı futbolcuların kontrolü altında kaldı. 59 uncu dakikada önder'in köşeyi bulan şutunu şükrü şık bir planjonla kesiti.
fenerbahçeliler oyunun sonunda şahsi akınlarla ikinci golün peşine düştüler. bunlardan birinde lefter'in cılız şutu altay kalesi direklerinden döndü. bir dakika sonra ergun'un şutunu altan iyi yer tutarak kornere çıkardı. oyunun son dakikasında altay, son şansı ele geçirmişti. önder'in telaşlı hareketle tek başına kaldığı ceza sahasında şükrü'ye kaptırdığı top, puanların kat'i taksimi demekti. ama...