serhan oytun eroğlu'nun 30 ağustos 2020 tarihli fotospor'da çıkan yazısı;
galatasaray'dan fenerbahçe'ye boş kaleye penaltı - 2 dünkü birinci bölümün sonu: fenerbahçeli gazeteci ali naci bey, hat karışıklığı sonucu dinlediğini söylediği bir telefon görüşmesinde istanbul futbol heyeti reisi beşiktaşlı şeref bey’in hakem haçopulo efendi’ye, maçı penaltı ile başlatması yönünde telkinde bulunduğunu, hatta onu tehdit ettiğini yazmıştı. ali naci bey, gazetesi akşam’daki bu çok özel iddiasını, şeref bey’e yönelttiği “adiliğin bu derekesine (aşağı seviyesine, çukuruna) düşmek zilleti (aşağılığı, şerefsizliği) önünde, insanların nefretten tüyleri ürpermektedir” gibi hakaretlerle de donatınca, ikdam gazetesi şeref bey’le görüşme ihtiyacı hissetmişti. (fenerbahçe tarihi ile ilgili bazı kaynaklarda, ali naci bey’in yazısının o bölümünün, sonraki nesillere -maalesef- hiçbir filtre uygulanmadan nakledildiğini de söyleyelim)
galatasaray’dan fenerbahçe’ye boş kaleye penaltı - bölüm 2
şeref bey’in cevap hakkı, tarihe not
konu “federasyondaki beşiktaşlılar” da değil!
ikdam gazetesine anlattıklarında şeref bey, yine önemli bilgiler ve mesajlar verdi. örneğin, heyette kendisinden başka beşiktaşlı’nın bulunmadığını ve heyetin tamamen yarı final öncesi turlarda elenmiş olan kulüp temsilcilerinden oluştuğunu öğreniyoruz bu mülakattan. ki bu önemlidir, çünkü bu konuyla ilgili olarak fenerbahçe’nin kollektif hafızasında hala yaşamakta olduğunu gözlemlediğim bir algının; yani “boş kaleye penaltının” federasyondaki çok sayıda beşiktaşlı eliyle “kotarıldığı” yönündeki algının gerçekle bağdaşmadığını göstermektedir.
şimdi bu mülakatı, şeref bey’in, hem o günlerin akşam gazetesine hem de orada yazılanların paylaşıldığı kaynaklara dönük (ve şimdiye kadar hiç tanınmamış veya bu mülakattan haberdar olunmadığı için tanınamamış) tarihi bir cevap hakkının gereği olarak paylaşıyorum.
“sporda dedikodu yapmak isteyen bir vukuat muharriri”
“meseleyi kökünden halletmek üzere şerafeddin bey’i gördük. o, her zamanki mütebessim ve şen çehresiyle bizi karşıladı. ve suali daha sormadan anlatmaya başladı.
-‘ben naci bey’i sporun kavaid (kurallar) ve nizamatına (düzenlerine, kanunlarına) vâkıf bir zat olarak değil, sporda dedikodu yapmak isteyen bir vukuat muharriri olarak tanırım. yazdığı yazı, bir gün evvel yazdığının tamamen aksidir. nitekim hakkımda ilk medhkar (yüceltici, övücü) yazısına nasıl ehemmiyet vermedimse, ikinci yazıyı da aynı hisle karşıladım. kendisine bir cevap veriyorum, gazetenizin bir köşesine koyarsanız memnun olurum.
sporu, her türlü maddi menfaat endişelerinden ârî (temizlenmiş) telakki edenlerdenim. bir haftadan beri geceli gündüzlü ibzal-i mesai eyleyen (esirgemeden bol bol mesai yapan) ve azası tamamen mağlub kulüblere mensub bulunmaları hasebiyle her türlü hissiyat-ı tarafgiraneden (tarafgir duygulardan) mantıken mâr (geçip gitmiş) olmaları lazım gelen bir heyetin reisiyim.
sporu yalnız gazete satışı ve organizasyon hissesi ve bir şantaj ve reklam parası almaya vasıta ittihaz eyleyen (araç olarak gören) ve hatta galatasaray-fenerbahçe müsabakasının adeta gaddarane bir suretde devamında ve bu şekilde neticelenmesinde amil (etken) olan bir muharrirle münakaşaya girmekte mazurum….yirmidört saat içinde beni ağrak (en yükseğe ilerleme) derecesine varan bir medh ve bilahare namusuma kadar tecavüz etmek isteyen bir zem (yerme) ile kalem oynatan bu zat ya muhterisdir ya … (şeref bey, herkesçe bilinen nezaketiyle, cümlesini tamamlamadan bırakmış)
devam ediyor şeref bey: “telefon muhaveresine (karşılıklı konuşmasına) gelince: bu muhaverenin dinlenmesi, yazılan muharref (tahrif edilmiş, üzerinde oynanarak değiştirilmiş) şekilden daha bayağıdır. hakikaten adiliğin bu derekesine düşmek zilleti önünde insanın nefretten tüyleri ürpermektedir. (şeref bey burada, ali naci bey’in kendisi için kullandığı bu ifadeyi aynen iade ediyor) işte bu tabiatı dolayısıyla, aslen matbuatta bile bir dost bulamayan bu zata ne söyleyebilirim…
nihai müsabakaya kadar…yükselen umumi kaptanlığı unvanını taşımakla mübahi (övünçlü) olduğum beşiktaş kulübü’nün, galatasaray veya fenerbahçe kulüblerimizin galibiyet veya mağlubiyetinde ne endişe(si) olabilir. bizde futbol bir hüner ve maharet ve bir talih meselesisidir. bugün türkiye şampiyonluğunu istihdaf eden (hedefleyen) yalnız şu kulüb değildir…. iki sene evvel, bugünkü turnuvanın ilk nısfiyesinde (turunda) saf-ı müsabaka harici kalan darüşşafaka kulübü fenerbahçe’yi, iki ay evvel haliç süleymaniye’yi, süleymaniye galatasaray’ı, galatasaray da fenerbahçe’yi mağlub etmemiş miydi? bu misaller tafsil edilebilir (detaylandırılabilir) şu halde beşiktaş kulübü’nün galatasaray’a galib geleceğine iman ederek benim tarafgirlik yaptığım, mantıkın ve bir akl-ı selimin kabul edeceği şey midir? hassaten azasının billur gibi saf ve temiz birer sportmen olduklarına kani bulunduğum futbol heyetinin şu veya bu kulübün galibiyet ve mağlubiyetiyle ne menfaati vardır?
bu müsabaka hakkındaki vazifem hitam bulduktan sonra lüzum görürsem mâvaka-yı hâli (şimdiki zamanda olan biteni) ve entrikaların kimin ve kimler tarafından yapıldığını bütün tafsilatıyla ve futbol heyetinin içtimadat (toplantılar) ve kararlarını vesaik-i resmiyesiyle (resmi vesikaları ile) efkar-ı umumiyeye (kamuoyuna) arz edeceğim efendim..” (ikdam, 22 ağustos 1924)
“f.bahçeliler bile yaka silkiyor!”
akşam gazetesinin 21 ağustos’tan itibaren başlayan yayınları kamuoyunun da tepkisini çekti. bunlardan yine hiç bahsedilmemiş veya bilinmediği için bahsedilememiş olması da, futbol tarihi okuru açısından zorunlu tek taraflı beslenmeye sebep olduğu gibi; bazı okurun zihninde de “hiçbir cevap verilemediğine göre, bunların haklı iddialar oldukları sonucunu çıkartabiliriz” türünden bir yanılgıya da sebep olabilmektedir.
halbuki ali naci bey’in ortaya atıverdiği iddia, sadece fenerbahçe kulübü’nü yanıltıp peşinden sürüklediği ile kalmış, hemen hiçbir gazete ve yazar tarafında kabul görmemiştir. dahası; şeref bey’le ilgili ithamları kendisine en az o’nun hakkında kullandığı sözler kadar ağır sözlerle karşılık verilmesine yol açmıştır. bunlara verilebilecek örneklerden biri de 24 ağustos 1924 tarihli ileri gazetesinde yapılmış olan hiddetli bir değerlendirmedir. onu da yine, tarihe düşülmüş alternatif bir bilgi notu olmak üzere, paylaşıyorum:
“ne feci bir hakikattir ki spor münakaşatı (tartışmaları), kulüb taraftarlığı perdesi altında bin türlü dolap çeviriliyor, bin türlü yalan uyduruluyor… bu adam spor hayatında ve matbuat aleminde en feci hilelerle kundak tutuşturuyor ve hep o hasis menfaat endişesiyle şimdiye kadar galatasaray ile fenerbahçe arasına soktuğu nifak elvermiyormuş gibi, şimdi de beşiktaş’ın etrafında dedikodu yapmaya çabalıyor…mister hunter’ı, bu pek muhterem futbol üstadını hiç yoktan yere tezyife (aşağılamaya) kalkmak, mıntıka futbol reisi şerafeddin bey’i medhle göklere çıkardığının ertesi günü bin türlü hakarete hedef etmek, her dakika bir sözünü değiştirerek oradan oraya dönmek; bu ne düşkünlüktür? kendisinden memnun, sporda ona bir kıymet veren acaba bir tek genç çıkabilir mi? dalkavukluk etmeye çalıştığı müessesenin mensubları bile “ne yapalım?...” diye yaka silkiyorlar.
istediğimiz şey, bizim yazılarımıza karşı dillerinin tutulması değil, türk sporculuğunda bir daha ağızlarının açılmamasıdır.”