1924 istanbul ligi, 1923-24 sezonunda düzenlenen ve paris olimpiyatları nedeniyle yarıda kalan ligin yerine 1924 senesinin yaz mevsiminde düzenlenmiş ve eleme usulü oynanmıştır.
1923-24 istanbul ligi'nin önemi bu ligin osmanlı imparatorluğu zamanında başlayıp, modern türkiye cumhuriyeti zamanında devam etmesidir. dört grup (sarı, yeşil, beyaz ve kırmızı) haline toplam 24 takımla düzenlenen ligin beyaz grubunda fenerbahçe ve galatasaray mücadele etmişlerdir. beyaz grubun diğer takımları ise altınordu, vefa, süleymaniye ve hilaldir.
diğer gruplar:
kırmızı grup – beşiktaş, beylerbeyi, anadolu, nişantaşı, anadoluhisarı id. yurdu, darüşşafaka yeşil grup – bakırköyspor, gürbüzler, kumkapı, üsküdar, bakırköy istiklal, türk idman ocağı sarı grup – fatih, yeni şafak, kasımpaşa, topkapı, haliç, fazilet.
dönem itibariyle maçtan önce galatasaray çok formda bir takımdır. beşiktaş ise çok yeni ve çaylak bir takımdır. bu nedenle galatasaray'ın kesin kupayı kazancağı düşünülür ama sonuç hiç de beklendiği gibi olmaz ve beşiktaş kupayı kazanır...
) final müsabakasını beşiktaş ile oynadı. futbol vâdîmizin bütün efkâr-ı umûmiyesi müsabakayı galatasaray’ın kazanacağı tahmininde bulunuyordu. ancak netice hiç de beklendiği gibi olmadı. siyah beyaz formalı, balıkçı tevfik ve şiir’den müteşekkil müdafaası ile galatasaray’ın meşhur muhacimlerine göz açtırmayan beşiktaş, tarihinde ilk defa karşı karşıya geldiği sarı - kırmızılı rakibini 2-0 mağlup etmeyi başardı.
bu müsabaka hakkındaki tafsilâta geldiğimizde ise evvelâ 27. dakikada penaltıdan refik osman ve 49. dakikada da edip beyler’in kaydettiği iki gole değinmek gerekir. bir de müsabakanın ümidin hilâfında gerçekleşen neticesinden dolayı husûle gelen şaşkınlığa...
altınordu’nun futbol vâdîsinden süratle uzaklaşmasından sonra meydanı boş bulan galatasaray ve fener takımları, sadece yekdiğerini rakip görüyordu... mamafih kazın ayağı öyle değildi. galatasaray’ı önce saadet bey’in münferiden yaptığı müthiş koşuları, sonra da refik osman’ın şiir gibi pasları, isabetli penaltısı ile sarsan ve şaşırtan siyah beyazlılar, edip bey’in ikinci devrede attığı gol ile yıktı. müsabakayı idare eden vefalı necip bey pek az arkadaşına nasip olan bir müzaheret ile alkışlandı.
burada kaleci ulvi bey’in şanssızlığından da söz etmek gerekir. galatasaray kalesine geçtiği gün iki, final maçında da bir penaltı ile karşılaşmak genç oyuncu için büyük talihsizlikti kuşkusuz. golleri yiyen galatasaray, beşiktaş kalesine bindirme yapsa da, refik osman (şiir) ve balıkçı tevfik’den oluşan “makasa” takılıyordu... müsabakanın tafsilâtını 24 ağustos tarihli nüshasında derc eden cumhuriyet, seyircilerin tepkisiyle ilgili enteresan bir tenkitte bulunmuş:
hakemin düdüğü bir tarafa ceza verdikçe homurdanan (yuhalar!...) kulakları yırtmaya başladı. spor meraklılarımızın arasında her vesilede (yaşa!), her bahanede (yuha!) diye bağırmaktan zevk alan, terbiyesi kıt bir tabaka var!”
eleme usulü oynanan istanbul ligi finalinde beşiktaş galatasaray'ı yenerek hem tarihteki ilk galatasaray-beşiktaş derbisini hem de ilk istanbul şampiyonluğunu kazanmayı başardı.
galatasaray-beşiktaş: (0-2) 22.ağustos.1924 istanbul ligi finali
stad: taksim stadı
hakem: necmettin (çakar) bey
galatasaray: ulvi (yenal) – kerim (özdor), ali (gençay) – hayri cemil (gönen), nihat (bekdik), mehmet nazif (gerçin) – necip şahin (erson), mithat (ertuğ), muslihiddin (peykoğlu), rebii (erkal), edip ossa.
22.ağustos.1924 - 93 sene önce bugün, beşiktaş ile galatasaray tarihlerinde ilk kez karşı karşıya geldiler. siyah-beyazlılar, istanbul ligi finalinde galatasaray'ı refik osman top ve edip'in golleriyle 2-0 mağlup ederek hem ezeli rekabetteki ilk maçı kazandılar, hem de ilk kez katıldığı istanbul ligi'nde ilk istanbul şampiyonluğunu kazandılar. taksim stadı'nda, necmettin çakar'ın hakemliğinde oynanan karşılaşmada beşiktaş, sadri usuoğlu - "balıkçı" tevfik martı, refik osman top - bahattin, cavit altındal, şahap - nafi, abdi aksoyman, edip, hasan, saadet tokcan; buna karşılık galatasaray ise ulvi yenal - kerim özdor, ali gençay - hayri cemil gönen, nihat bekdik, mehmet nazif gerçin - necip şahin erson, mithat ertuğ, muslihiddin peykoğlu, rebii erkal, edip ossa onbirleriyle mücadele ettiler.
serhan oytun eroğlu'nun 15 ağustos 2020 tarihli fotospor'da çıkan yazısı;
futbolda yeni çağı başlatan isim: şeref bey bundan 96 yıl önce, 22 ağustos 1924’te, eliminasyon usulü düzenlemek zorunda kalınan ilk istanbul futbol ligi’nin final maçı beşiktaş ve galatasaray takımları arasında oynandı. karşılaşmadan 2-0 galip ayrılan beşiktaş, istanbul futbol ligi’nin ilk şampiyonu oldu. maçın detaylarından ve sonrasında yaşanan masa başı mücadelesinden önümüzdeki hafta bahsedeceğim. fakat önce, ligin neden eliminasyon usulü ile oynandığı konusuna açıklık getirmek istiyorum.
''eski kümenin'' direnci
bu sezon -hesapta- istanbul futbolunun kanayan yarası kapatılacaktı. belli birkaç kulübün bir araya gelip bir birlik oluşturması ve oluşturdukları bu birliğe kendi kendilerine “birinci küme” deme alışkanlığı yıkılacak, “istanbul futbol ligi’nin” bu ilk sezonu bazı prensipler dahilinde, bütün kulüplere eşit muameleyle açık olacaktı.
o günlerde şehrin futbolunu yönetenler, lige katılan 24 takımı altışarlı 4 gruba ayırdılar. (takımlar çift devreli olarak karşılaşacak ve şampiyon, grup birincileri arasında yapılacak maçlarla belirlenecekti) altınordu, fenerbahçe, galatasaray, vefa, hilal, süleymaniye için “beyaz küme’yi”; beşiktaş, anadolu, darüşşafaka, nişantaşı, beylerbeyi, anadoluhisarı içinse “kırmızı küme’yi” münasip görmüşlerdi. (geri kalan 12 takım da sarı ve yeşil kümelere dağıtılmıştı). aslında nizamnamede, kulüplerin gruplanması için -semt esası da dahil olmak üzere- çeşitli kurallar ve yöntemler belirlenmişti ama yapılan gruplamada bunların hiçbirinin göz önüne alınmadığı ortadaydı.
kamuoyunda yer yer ''eski küme'' olarak anılan ve cumhuriyet öncesi istanbul’undaki futbol birliklerinden biri olup ''istanbul futbol birliği'' adıyla 1914’te kurulmuş eski bir teşkilatın baş aktörleri galatasaray, fenerbahçe ve altınordu (ist) birbirlerinden yine ayrılmamışlar; çok önce aralarından çıkardıkları anadoluhisarı’ndan sonra, şimdi de anadolu’yu ''ihraç edip'', bunların yerlerine vefa ve hilal takımlarını ''kümelerine'' almışlardı.
isyan, boykot
bu gruplama, üç kulübün boykotu ile karşılaştı. kırmızı kümeye atılan beşiktaş, anadolu ve darüşşafaka derhal ligden çekildiler. çarpıcı gelişme, “isyanın” hakılılığının, istanbul bölge merkezi kurulu’nca da (mıntıka heyet-i merkeziyesi) kabul edilmesi oldu. bu kabullenme ile, mevcut programın uygulanamayacağı konuşulmaya başlandı ve lige dahil olan kulüplerin hemen hepsinde ligin akıbetine dair güvensizlik oluştu. daha tek maç oynanmadan, ligin tamamlanmasının çok zor olacağı meydana çıkmıştı bile. istanbul futbolunu yönetenler ısrarla “yola devam!” diyorlardı ama, kırmızı dışındaki diğer üç kümede de çok az sayıda maç oynanabildi. bu sebeple altüst olan fikstür yılbaşında yenilendi, fakat nafile.
beşiktaş hakikaten zayıf mıydı?
bu noktada bir parantez açarak, zihinlerde oluşması tabii bir soruyu cevaplandıralım: dönemin futbol heyeti yöneticilerinin bu gruplamada haklı olma ihtimalleri yok mudur? yani beşiktaş takımı; gerçekten de galatasaray, fenerbahçe ve altınordu takımları ayarında değil miydi? bunun cevabının en doğru bir şekilde bulunabileceği kaynaksa; elbette ki tarih adı altında yapılan keyfi yorumlar ve dedikodulara dayalı çıkarımlar değil, yine o dönemin ve o dönemin yakın tarihinin basınıdır. oralarda beşiktaş’la ilgili ne gibi değerlendirmelerde bulunulmuş, birkaçını yorumsuz olarak aktaralım:
1. “galatasaray -eğer rivayetler doğru ise- beşiktaş kulübü ile karşılaşmak istememiş. hele son günlerde rumlar’a karşı yaptığı müsabakalardan anlıyoruz ki beşiktaş futbolcuları cidden pek kuvvetli bir takımdır ve galatasaray’a karşı galip geleceğine kani olanlar pek çoktur” (ileri, 5 aralık 1923)
(ileri’nin bahsettiği maç, okurlara, 13 kasım 1923 tarihli ikdam’da şu ifadelerle duyurulmuştu: ''bu pazar günü beşiktaş futbolcuları galatasaray ile karşılaşacak. beşiktaş’ın son aylar zarfında oldukça mühim bir futbol timi teşkil ettiğini ve yaptığı sekiz maçın hepsinde galib geldiğini kayd edersek, galatasaray’la yapacağı bu müsabakanın pek heyecanlı olacağını kabul etmemiz lazımdır. iki tarafa da bol bol iyi talih temenni ederiz'')
2. ''…galatasaray, fenerbahçe gibi kulüplerimizle aynı derece-i kuvvette (kuvvet derecesinde) olan beşiktaş takımının bugün yugoslavya takımıyla yapacağı müsabaka…'' (tevhid-i efkar, 21 mart 1924)
3. ''..hülasa, beşiktaş takımının heyet-i umumiyesi (tamamı) şimdiye kadar fenerbahçe, galatasaray gibi diğer kulüplere karşı vaki olan davetinde pek haklı olduğunu isbat edecek suretde mükemmel bir oyun oynadı..'' (ileri, 22 mart 1924)
lig olimpiyatlar nedeniyle mi yarıda kaldı?
ana konumuza, yani düzenlenmek istenen ligin akıbetine dönelim. lig, bilindiği gibi, yarıda kalmıştır. bu yarıda kalış, anonimleşmiş anlatımda 1924 paris olimpiyat oyunları’na hazırlık gerekçesi ile açıklanagelmiştir. halbuki ligi boykot eden üç kuübün bulunduğu kırmızı kümede hemen hiçbir maç oynanmamış iken, diğer kümelerde de durum pek farklı değildir. öyle ki, maçlar için resmi olarak görevli hakem dahi bulunamaz. bir federasyon, düzenlediği maçlara neden hakem tayin etmesin? ve kimse bu maçları neden hatır için dahi yönetmek istemesin? bundan daha da ilginç olan ve daha da iyi fikir veren başka bir vakıa da, fenerbahçe takımının hilal’le henüz ligin başlarında oynaması gereken maça çıkmayıp, hükmen mağlubiyeti peşinen kabul etmiş olmasıdır. fenerbahçe gibi bir kulübün, -birinciliğini kazanmak için galatasaray ile muhtemelen kıyasıya yarışacağı- 6 takımlı bir “kümedeki” herhangi bir maçını oynamadan kaybetmekte beis görmemesi neyle açıklanabilir?
“tekel ortaklığı” mı “intikam ortaklığı” mı?
bu ortamda kulüpler üzerindeki otoritelerini kaybettikleri söylenen istanbul futbol heyeti yöneticilerinin bir bölümü ilkbahar başında görevlerinden istifa ettiler. istifa eden yönetici sayısının sınırda olması ile, seçimlerin yenilenme ihtiyacı doğmuyor ve bu yöneticilerin yerlerine, onların seçildikleri bir önceki kongrede en çok oyu alan diğer bazılarının getirilmesi yeterli oluyordu. fakat istanbul futbol heyeti genel sekreteri beşiktaşlı şeref bey buna izin vermeyecek ve seçimlerin yenilenmesi için gereken o 1 istifa da ondan gelecekti.
nisan ayının son günlerinde yapılan kongre öncesinde saflar iyice belirginleşmiş, hatta bu saflar artık -ikisi de hiç de hoş olmayan- belli birer isimle anılmaya başlanmıştı. bir tarafta fenerbahçe, galatasaray ve bu iki kulübe yakın duran kulüplerin oluşturduğu “şirket-i inhisariye (tekel ortaklığı)”; diğer yanda ise beşiktaş ve onunla birlikte hareket eden kulüplerin oluşturduğu “şirket-i intikamiye (intikam ortaklığı)”
şeref bey futbolun yeni çağını açıyor
olaylı kongrenin ardından, şeref bey istanbul futbol heyeti başkanlığına getirildi. yeni heyetin ilk kararı da, ligin elimanasyon usulü bir şampiyona formatında düzenlenmesi oldu. resmiliğin bugünkü anlamıyla “resmen” olduğu gibi, “hakikaten” de, “istanbul şehrinin” ilk şampiyonu ortaya çıkarılacaktı.
şeref bey başkanlığındaki istanbul futbol heyeti, ertesi sezon ise devrim niteliğinde, hatta ütopik bir işe imza atacaktı. o sezonun başında, 1924’ün yarı finalistleri beşiktaş, galatasaray, fenerbahçe ve süleymaniye altışar takımlı 4 gruba seri başı olarak dağıtıldı. çeyrek finalin mağlupları da ikinci sıralara… tam 10 senedir birbirine sıkı sıkıya bağlı üç kulübün liderliğindeki “kartel” artık çözülmüş, o zamana dek sorgulanması dahi kavga sebebi olan bir “küme” anlayışı da ortadan kaldırılmıştı.
serhan oytun eroğlu'nun 23 ağustos 2020 tarihli fotospor'da çıkan yazısı;
dünkü beşiktaş - galatasaray maçı ve yankıları beşiktaş’ın şampiyonluğu kazanmasının ardından yaşananlar gittikçe daha enteresan bir hal almaya başladı...
22 ağustos 1924, istanbul futbol ligi finali
bu şampiyonluk, anlatıldığı gibi sürpriz mi?
yaşanan hangi gelişmelerin sonucu olarak turnuva usulü düzenlendiğini geçen hafta anlattığım ilk istanbul futbol ligi’nin yarı finalleri fenerbahçe-galatasaray ve beşiktaş-süleymaniye arasında oynandı.
iki kulüpten herhangi birine yakınlığı ile bilinen gazetelere veya spor yazarlarının bir kısmına göre fenerbahçe-galatasaray eşleşmesinin sonucu, şampiyonu aşağı yukarı belirleyecekti. fakat birçok çalışmada tam bir rahatlıkla öne sürülüp duran, bütün kamuoyunun bu fikirde olduğu yönündeki iddia doğruyu yansıtmamaktadır. doğrusu, yarı finale kalan 4 takımı denk kuvvetler olarak görenler de vardı:
“…onsekiz takım içinden elene elene kalan bu dört takım, şimdiye kadar yaptıkları müsabakalara ve kazandıkları neticelere bakılarak aşağı yukarı aynı derecede muvaffak oluyorlar gibi… fakat diğer taraftan, her birinin de kendine göre muvaffakiyet temin eden oyun tarzları, birbirinden üstün kabiliyetleri mevcud olduğu kadar, zayıf noktaları da vardır” (tevhid-i efkâr, 12 ağustos 1924)
başka bir gazete de, o tarihten daha iki ay evvel bir vesileyle yaptığı beşiktaş analizinde özetle şunları yazmıştı: “beşiktaş kulübü, türk sporculuğu içinde en çok ehliyetle göze çarpan müesseselerden biridir…idman (spor) meydanında bu kadar emekdar olan bu kulübün futbol takımı, şimdiki halde istanbul’un en kuvvetli bir kitlesidir….” (cumhuriyet, 25 haziran 1924)
cumhuriyet: “bu sonuç, daha ziyade, tekele itirazlarımızı haklı çıkardı”
genç beşiktaş’ın, galatasaray takımını 2-0 mağlup ederek şampiyonluğu kazanmasının ardından; akşam ve vatan gazetelerinde bu şampiyonluğu değersizleştirmeye dönük bazı yazılar yayınlandı. fakat bu tutum, basının ezici çoğunluğu tarafından tepki ile karşılanacaktı:
cumhuriyet: “…birinciliği yalnız galatasaray ve fenerbahçe kulüblerine layık gören bazıları bu neticeyi adeta bir kazaya haml ediyorlar (bağlıyorlar). şimdiye kadar her vesilede…futbolun bizde bir-iki kulüb tarafından adeta inhisara (tekele) alınmış gibi görünen vaziyetine itiraz etmekte idik. bizce dünkü netice daha ziyade bu itiraza hak vermiş oldu..”
“beşiktaş; galatasaray ve fenerbahçe’yi daima karşılaşmaya davet etti”
aynı makaleden devamla: “filhakika, beşiktaş kulübü öteden beri spor hayatımızda pek canlı bir müessesedir. pek âlâ hatıralardan olmak gerektir ki; fenerbahçe futbol takımı, iki defa pera timine mağlub olduğu sıralarda bu lekeyi temizleyen ancak beşiktaş ve altınordu kulübleri olmuştu. o zamandan beri beşiktaş futbolcuları galatasaray ve fenerbahçe takımlarını daima müsabakaya davet etmişler, fakat şimdiye kadar karşılaşmak fırsatını bir türlü bulamamışlardı. beşiktaş, hele atletizm sahasında pek şanlı bir maziye malikdir. hatta eski atletlerimizin hemen hepsi oradan yetişmiş addolunabilir..”
“bu gençler pek layık olarak istanbul birinciliğini kazandı”
cumhuriyet, yaptığı karşılaştırmalı analizle de; beşiktaş’ın hem savunmada hem de hücumda üstünlük kurabilen bir takım olduğu sonucuna ulaşıyordu:
“eğer galatasaray’ın yerine nihai müsabakada fenerbahçe ile karşılaşsalardı, beşiktaşlılar’ın behemehal neticeyi kayb edeceklerini iddia edenler de oldu. biz buna kani değiliz… şöyle ki: galatasaray takımının fenerbahçe’deki ahengi bozduğu, oyun sistemini dağıttığı bir hakikattir…halbuki galatasaray bu kudreti beşiktaş’a karşı gösteremedi.
saniyen (ikinci olarak), pek sarih fener hücumları karşısında muvaffak olan galatasaray müdafaası, beşiktaş müsabakasında izhar-ı acz etmiştir (acz göstermiştir).
şu halde fenerbahçe’nin galatasaray karşısında mağlubiyetine yahut galib gelememesine sebeb olan kudret, beşiktaş takımında ziyadesiyle mevcud demektir. nitekim galatasaray’a da bu sayede tefevvuk etmişlerdir (üstünlük kurmuşlardır) buna mukabil hücum hattı galatasaraylılar’dan daha güzel işledi. .. şu halde bu gençler pek layık olarak istanbul birinciliğini kazanmışlardır…” (cumhuriyet, 24 ağustos 1924)
“şampiyonluk size ömürlük mü verildi?”
beşiktaş’ın şampiyonluğu kazanmasının ardından yaşananlar gittikçe daha enteresan bir hal almaya başladı. galatasaray’la oynadığı yarı final eşleşmesindeki meşhur “boş kaleye penaltı” hadisesinden kaynaklanan şiddetli itirazlarını ve maçın tekrarlanması yönündeki taleplerini, lig finalinin oynanmasının ardından dahi ısrarla sürdüren fenerbahçe’yi, artık, o yarı finalin galibi galatasaray’ın da destekleyeceği konuşuluyordu:
“…fakat ortada, son maçtan sonra deveran eden (dönüp dolaşan) yeni bir rivayet var ki o da fenerbahçe’ye galatasaray’la yeniden bir maç yaptırmak tasavvurudur (niyeti, planıdır). bu fikri kuvvetlendiren en büyük sebep, beşiktaş’ın galip gelmesidir. eğer mağlup olsaydı ortada hiçbir mesele kalmayacaktı. fakat aksi olunca iş büsbütün değişti.
şimdi ne olacak? beşiktaş’ın bugünkü vaziyetini çekemeyenler ….. binbir bahane bulup beşiktaş’ın oyununu kabul etmeyecekler ve galatasaray’ı yeniden fenerbahçe ile karşılaştıracaklardır. buna bu defa, onlara göre, galatasaray da muvafakat edecektir (uyacaktır, uygun görecektir). fakat hayır, iş böyle değildir. artık her şey olmuş, bitmiş, beşiktaş şampiyon olmuştur. dünkü oyunda bulunanlar, beşiktaşlılar’ın elde ettikleri neticeyi alınlarının teriyle, bacaklarının kuvvetiyle kazandıklarına katiyyen hükmettiler…
bize öyle geliyor ki, artık ortada çetrefil hiçbir şey kalmamıştır. dünyada hiçbir şey bir insana, bir cemiyete (topluluğa) kayd-ı hayat şartıyla (ömür boyu olarak) verilemez. bu gibi işlerde yüksek ve şerefli mevki işgal etmek para ile değil, sıra iledir. çalışan kazanır.” (ikdam, 24 ağustos 1924)
“madem ikinci derece bir kulüptü, neden karşısına çıkamadınız?”
fenerbahçeli ali naci bey’in akşam’daki, “sonuç gerçekçi olmadı, şampiyonluğu ikinci derece bir kulüp kazandı” mealindeki cümleleri ise ileri gazetesinin sert tepkisi ile karşılaştı. gazetenin, onun bu “fikirlerine” verdiği cevap ise, bir takım -pek de cevap istemeyen- sorulardan oluşuyordu: “…fakat acaba beşiktaş’ın nesini beğenmiyorlar ve neden ikinci derecede bir kulüp oluyor? beşiktaşlılar bu memleketin spor hayatında az atlet mi yetiştirdiler? kulüpler arasında ötekilerden daha az şerefli bir maziye mi maliktirler? fenerbahçe’yi iki defa mağlub eden pera kulübü kimin karşısında inhizama (bozguna) uğramıştı? türkler’in şerefini kurtaran iki kulübden biri de beşiktaş değil miydi? ikinci derecede bir kulüptü de senelerden beri beşiktaş’ın (karşılaşma) davetlerini diğer o güzide kulüpler niçin kabul etmediler?” (ileri, 24 ağustos 1924)
“ötekinin berikinin keyfine göre hareket imkanı kalmamıştır!”
o günlerde bu kampanyaya, bir diğer beşiktaş mağlubu süleymaniye ve çeyrek finaldeki galatasaray maçını oynamaktan kaçınmış olan altınordu’nun da karıştığını söylemeyi unutmayalım. diğer mağluplar da “fırsat bu fırsat!” diyorlardı adeta:
“…fakat birdenbire her köşeden mırıldanan sesler işitildi….nihayet bu telaşlı içtimaların (toplanmaların), gizli gizli münakaşaların da sebebi anlaşıldı. müsabaka meydanındaki çarpışmadan müsbet netice kazanamayanlar şimdi işi şifahi ve tahriri (sözlü ve yazılı) muaraza (payına düşene yahut kendisiyle ilgili bir hükme karşı hak talebinde bulunma) sahasına dökmüşler… kimisi süleymaniye-beşiktaş, altınordu-galatasaray, galatasaray-fenerbahçe ve nihayet beşiktaş-galatasaray müsabakalarının keenlemyekûn (yok hükmünde) addedilmesi lazım geleceğini iddia ediyor ve son müsabakaların tekrarlanmasını, kimisi sade galatasaray-fenerbahçe kulüplerinin karşılaşmasını istiyor…
halbuki beşiktaş’ın istanbul birinciliği bir emr-i vakidir. (değiştirilemeyeceği için kabullenilmek mecburiyetinde olunan bir durumdur)… iş olmuş bitmiştir. ötekinin berikinin keyfine göre hareket imkanı kalmamıştır…” (cumhuriyet, 26 ağustos 1924)