serhan oytun eroğlu'nun 15 ağustos 2020 tarihli fotospor'da çıkan yazısı;
futbolda yeni çağı başlatan isim: şeref bey bundan 96 yıl önce, 22 ağustos 1924’te, eliminasyon usulü düzenlemek zorunda kalınan ilk istanbul futbol ligi’nin final maçı beşiktaş ve galatasaray takımları arasında oynandı. karşılaşmadan 2-0 galip ayrılan beşiktaş, istanbul futbol ligi’nin ilk şampiyonu oldu. maçın detaylarından ve sonrasında yaşanan masa başı mücadelesinden önümüzdeki hafta bahsedeceğim. fakat önce, ligin neden eliminasyon usulü ile oynandığı konusuna açıklık getirmek istiyorum.
''eski kümenin'' direnci
bu sezon -hesapta- istanbul futbolunun kanayan yarası kapatılacaktı. belli birkaç kulübün bir araya gelip bir birlik oluşturması ve oluşturdukları bu birliğe kendi kendilerine “birinci küme” deme alışkanlığı yıkılacak, “istanbul futbol ligi’nin” bu ilk sezonu bazı prensipler dahilinde, bütün kulüplere eşit muameleyle açık olacaktı.
o günlerde şehrin futbolunu yönetenler, lige katılan 24 takımı altışarlı 4 gruba ayırdılar. (takımlar çift devreli olarak karşılaşacak ve şampiyon, grup birincileri arasında yapılacak maçlarla belirlenecekti) altınordu, fenerbahçe, galatasaray, vefa, hilal, süleymaniye için “beyaz küme’yi”; beşiktaş, anadolu, darüşşafaka, nişantaşı, beylerbeyi, anadoluhisarı içinse “kırmızı küme’yi” münasip görmüşlerdi. (geri kalan 12 takım da sarı ve yeşil kümelere dağıtılmıştı). aslında nizamnamede, kulüplerin gruplanması için -semt esası da dahil olmak üzere- çeşitli kurallar ve yöntemler belirlenmişti ama yapılan gruplamada bunların hiçbirinin göz önüne alınmadığı ortadaydı.
kamuoyunda yer yer ''eski küme'' olarak anılan ve cumhuriyet öncesi istanbul’undaki futbol birliklerinden biri olup ''istanbul futbol birliği'' adıyla 1914’te kurulmuş eski bir teşkilatın baş aktörleri galatasaray, fenerbahçe ve altınordu (ist) birbirlerinden yine ayrılmamışlar; çok önce aralarından çıkardıkları anadoluhisarı’ndan sonra, şimdi de anadolu’yu ''ihraç edip'', bunların yerlerine vefa ve hilal takımlarını ''kümelerine'' almışlardı.
isyan, boykot
bu gruplama, üç kulübün boykotu ile karşılaştı. kırmızı kümeye atılan beşiktaş, anadolu ve darüşşafaka derhal ligden çekildiler. çarpıcı gelişme, “isyanın” hakılılığının, istanbul bölge merkezi kurulu’nca da (mıntıka heyet-i merkeziyesi) kabul edilmesi oldu. bu kabullenme ile, mevcut programın uygulanamayacağı konuşulmaya başlandı ve lige dahil olan kulüplerin hemen hepsinde ligin akıbetine dair güvensizlik oluştu. daha tek maç oynanmadan, ligin tamamlanmasının çok zor olacağı meydana çıkmıştı bile. istanbul futbolunu yönetenler ısrarla “yola devam!” diyorlardı ama, kırmızı dışındaki diğer üç kümede de çok az sayıda maç oynanabildi. bu sebeple altüst olan fikstür yılbaşında yenilendi, fakat nafile.
beşiktaş hakikaten zayıf mıydı?
bu noktada bir parantez açarak, zihinlerde oluşması tabii bir soruyu cevaplandıralım: dönemin futbol heyeti yöneticilerinin bu gruplamada haklı olma ihtimalleri yok mudur? yani beşiktaş takımı; gerçekten de galatasaray, fenerbahçe ve altınordu takımları ayarında değil miydi? bunun cevabının en doğru bir şekilde bulunabileceği kaynaksa; elbette ki tarih adı altında yapılan keyfi yorumlar ve dedikodulara dayalı çıkarımlar değil, yine o dönemin ve o dönemin yakın tarihinin basınıdır. oralarda beşiktaş’la ilgili ne gibi değerlendirmelerde bulunulmuş, birkaçını yorumsuz olarak aktaralım:
1. “galatasaray -eğer rivayetler doğru ise- beşiktaş kulübü ile karşılaşmak istememiş. hele son günlerde rumlar’a karşı yaptığı müsabakalardan anlıyoruz ki beşiktaş futbolcuları cidden pek kuvvetli bir takımdır ve galatasaray’a karşı galip geleceğine kani olanlar pek çoktur” (ileri, 5 aralık 1923)
(ileri’nin bahsettiği maç, okurlara, 13 kasım 1923 tarihli ikdam’da şu ifadelerle duyurulmuştu: ''bu pazar günü beşiktaş futbolcuları galatasaray ile karşılaşacak. beşiktaş’ın son aylar zarfında oldukça mühim bir futbol timi teşkil ettiğini ve yaptığı sekiz maçın hepsinde galib geldiğini kayd edersek, galatasaray’la yapacağı bu müsabakanın pek heyecanlı olacağını kabul etmemiz lazımdır. iki tarafa da bol bol iyi talih temenni ederiz'')
2. ''…galatasaray, fenerbahçe gibi kulüplerimizle aynı derece-i kuvvette (kuvvet derecesinde) olan beşiktaş takımının bugün yugoslavya takımıyla yapacağı müsabaka…'' (tevhid-i efkar, 21 mart 1924)
3. ''..hülasa, beşiktaş takımının heyet-i umumiyesi (tamamı) şimdiye kadar fenerbahçe, galatasaray gibi diğer kulüplere karşı vaki olan davetinde pek haklı olduğunu isbat edecek suretde mükemmel bir oyun oynadı..'' (ileri, 22 mart 1924)
lig olimpiyatlar nedeniyle mi yarıda kaldı?
ana konumuza, yani düzenlenmek istenen ligin akıbetine dönelim. lig, bilindiği gibi, yarıda kalmıştır. bu yarıda kalış, anonimleşmiş anlatımda 1924 paris olimpiyat oyunları’na hazırlık gerekçesi ile açıklanagelmiştir. halbuki ligi boykot eden üç kuübün bulunduğu kırmızı kümede hemen hiçbir maç oynanmamış iken, diğer kümelerde de durum pek farklı değildir. öyle ki, maçlar için resmi olarak görevli hakem dahi bulunamaz. bir federasyon, düzenlediği maçlara neden hakem tayin etmesin? ve kimse bu maçları neden hatır için dahi yönetmek istemesin? bundan daha da ilginç olan ve daha da iyi fikir veren başka bir vakıa da, fenerbahçe takımının hilal’le henüz ligin başlarında oynaması gereken maça çıkmayıp, hükmen mağlubiyeti peşinen kabul etmiş olmasıdır. fenerbahçe gibi bir kulübün, -birinciliğini kazanmak için galatasaray ile muhtemelen kıyasıya yarışacağı- 6 takımlı bir “kümedeki” herhangi bir maçını oynamadan kaybetmekte beis görmemesi neyle açıklanabilir?
“tekel ortaklığı” mı “intikam ortaklığı” mı?
bu ortamda kulüpler üzerindeki otoritelerini kaybettikleri söylenen istanbul futbol heyeti yöneticilerinin bir bölümü ilkbahar başında görevlerinden istifa ettiler. istifa eden yönetici sayısının sınırda olması ile, seçimlerin yenilenme ihtiyacı doğmuyor ve bu yöneticilerin yerlerine, onların seçildikleri bir önceki kongrede en çok oyu alan diğer bazılarının getirilmesi yeterli oluyordu. fakat istanbul futbol heyeti genel sekreteri beşiktaşlı şeref bey buna izin vermeyecek ve seçimlerin yenilenmesi için gereken o 1 istifa da ondan gelecekti.
nisan ayının son günlerinde yapılan kongre öncesinde saflar iyice belirginleşmiş, hatta bu saflar artık -ikisi de hiç de hoş olmayan- belli birer isimle anılmaya başlanmıştı. bir tarafta fenerbahçe, galatasaray ve bu iki kulübe yakın duran kulüplerin oluşturduğu “şirket-i inhisariye (tekel ortaklığı)”; diğer yanda ise beşiktaş ve onunla birlikte hareket eden kulüplerin oluşturduğu “şirket-i intikamiye (intikam ortaklığı)”
şeref bey futbolun yeni çağını açıyor
olaylı kongrenin ardından, şeref bey istanbul futbol heyeti başkanlığına getirildi. yeni heyetin ilk kararı da, ligin elimanasyon usulü bir şampiyona formatında düzenlenmesi oldu. resmiliğin bugünkü anlamıyla “resmen” olduğu gibi, “hakikaten” de, “istanbul şehrinin” ilk şampiyonu ortaya çıkarılacaktı.
şeref bey başkanlığındaki istanbul futbol heyeti, ertesi sezon ise devrim niteliğinde, hatta ütopik bir işe imza atacaktı. o sezonun başında, 1924’ün yarı finalistleri beşiktaş, galatasaray, fenerbahçe ve süleymaniye altışar takımlı 4 gruba seri başı olarak dağıtıldı. çeyrek finalin mağlupları da ikinci sıralara… tam 10 senedir birbirine sıkı sıkıya bağlı üç kulübün liderliğindeki “kartel” artık çözülmüş, o zamana dek sorgulanması dahi kavga sebebi olan bir “küme” anlayışı da ortadan kaldırılmıştı.