37. deplasmanım ve gördüğüm 38. stad: giresun atatürk (598 km)
giresun atatürk stadyumu’nun ankara 19 mayıs stadyumu’na uzaklığı: 598 km.
1. lig’e düştükten sonra fikstüre şöyle bir göz gezdirince bir sürü deplasman planı yapsam da bugüne kadar bunlardan sadece ümraniyespor ve istanbulspor’u gerçekleştirebildim. giresun da listede olanlardan biriydi ama sadece deplasman değil aynı zamanda dost ve akrabalarla zaman geçirmek için de bir bahaneydi.
abreg’le 2011’de yaptığımız doğu karadeniz turunda, birçok denize nazır yeri görüp “bir daha hayata gelirsek burada okuyalım”, “burada çalışalım”, “burada oturalım” diye iç geçirirken giresun atatürk stadyumu görmüş ve “buraya bir gün deplasman yapmak gerek!” diye kararlaştırmıştık. yıllar içinde birçok deplasman ve gezi için karadeniz’e gelsem de giresun’da hiç durmamış olmam da benim açımdan ilginç bir nottu.
kısacası hem abreg ve esra’yı görmek, hem cansın’ın samsun’da yaşayan kuzeni selda ve ailesiyle tanışmak, hem de yeni bir deplasman, yeni bir stadyum ve yeni bir şehir skoru yapmak için 29 mart’ta otobüs biletlerimizi aldık ve cansın’la yolculuk tarihini beklemeye başladık.
tek kötü haber ise abreg’in maç günü sınavda görevli olduğu için yanımızda olamayacak olmasıydı…
(...)
aksak aksak ama puanlarla yola devam
son 3 haftadır takımın başında yer alan ve genel olarak erkan sözeri’ye benzer bir kadro ve oyun kurgusu sergileyen ibrahim üzülmez, cezalı ve kızağa çektiği oyuncular nedeniyle farklı bir onbir sürmüştü sahaya.
uzun bir aradan sonra matei’nin forma şansını yakalaması ve nobre ile stancu’nun ilk 11’de sahada yer alması tribündeki bizler için en önemli ayrıntılardı.
maçın başında düşme potasında olan giresunspor’un ürkek hareketlerinin de etkisiyle alkaralar rakibi üzerinde baskı kurmayı başardılar. fakat rakiplerini yarı sahasına hapsetseler ve sürekli paslaşsalar da sezon başından beri yaşanan net pozisyon üretememe hastalığı devam ediyor ve bir türlü gol gelmiyordu.
27’de matei’nin ceza alanı içerisine attığı nefis ara pasını sessegnon’un düzgün kontrol edemeyişi herhalde ilk yarının en net pozisyonuydu.
ikinci yarının başında bir ara tuvalete gittim. tribünün en üstünde yer alan tuvaletin pisuarlarındayken sahanın neredeyse yarısını görebiliyor olmak benim için bir “stadyum ilki” idi. daha önce hiçbir stadyumda bu kadar büyük bir hizmet görmemiştim doğrusu.
maçın ikinci yarısında kırmızı formalılar aynı oyunlarını sürdürmeye çalışsalar da bir türlü gol gelmediği için yeşil-beyaz formalılar iştaha geliyor ama genelde beceriksizlik yüzünden bu iştahları saman alevi kadar sürüyordu.
maçın artık 0-0 biteceğini düşünmeye başladığımız dakikalarda sessegnon’un ceza alanına kadar taşıdığı topu etrafındaki oyuncuları oyundan düşürdükten sonra deniz’e çıkartması ve onun da akıllıca topu gerilerden gelen yasin’e seervis etmesine rağmen oyuncunun kötü bir vuruş yapması ama defans oyuncularına çarpıp topun filelere gitmesiyle havalara uçuyorduk.
tribün bir anda canlanmış ve “şampiyon! şampiyon!” tezahüratları baş göstermişti.
kalan dakikalarda beklediğimiz üzere başka bir şey olmadı ve mutlu mesut bir şekilde 3 puanı cebe indirip bitime 6 hafta kala lig üçüncüsüyle aramızdaki farkı 7’ye çıkartmayı başardık.
maçtan sonra takımı tribüne çağırdık. hemen sol çaprazımızda bulunan ve maç boyu tezahürat yapan giresunlu taraftarlar nedeniyle uzaktan alkışlasalar da ısrarımız üzerine yürümeye devam ettiler. bu arada hakan arıkan’ın tellere koşup, “arkadaşlar giresunspor düşme potasında ayıp olmasın” demesi üzerine takımı alkışlayıp oyuncuları soyunma odasına gönderdik..
galip gelmenin verdiği huzurla bizimkilerle vedalaşıp arabaya atladık ve yine aynı sakinlikte samsun’a doğru ilerledik.