maçın 10. dakikası. gençlerbirliği iki inanılmaz gol yiyerek taraftarın “yeni stadyum ve güzel zeminde yükselişe geçme zamanı” hevesini kursağına dizmiş. her şeye rağmen şokun etkisini atlatan taraftar silkelenip “ilk yarıda bir gol bulursak...” diye umutlanmak için sahada ufak da olsa bir parıltı arıyor...
stancu ya da barış’ın bireysel pres çabaları dışında ortada hiçbir şey yok. üstüne üstlük rakip 2-0 önde top dolaştırıyor ve kırmızı formalılar kendi sahalarına çekilmiş gelmelerini bekliyorlar. garip bir isteksizlik, hareketsizlik var ki sormayın.
devre arasında taraftarlar sinirli bir şekilde birbirlerine, “sorun ne?” diye soruyorlar.
ikinci yarının başında geliştirilen bir iki atak tribünleri hareketlendirse de saman alevi gibi takım ilk yarıdaki hüviyetine geri dönüyor ve maç da 2-0 sona eriyor.
taraftarlar maç sonu tribünleri boşaltırken şaşkın bir şekilde, “ilk yarıyı ‘kesin şampiyon’ diye bitiren takıma ne oldu da 4 haftadır yeniliyor, sorun ne?” diye birbirlerine soruyorlar.
lig gibi uzun soluklu bir yarışta herhangi bir takımın yükseliş yaşayacağı gibi düşüş yaşaması da gayet normaldir. gençlerbirliği takımı da belki rehavetten, belki rakipler güçlenirken yerinde saymaktan belki de başka nedenlerden ötürü, peş peşe alınan mağlubiyetlerin ardından, “o kadar da iyi takım değilmişiz” diyerek inançlarını kaybetmeye başlamış olabilirler. bunu aşmanın en kolay yolu tekrar takım ruhunu kazanıp sahada kora kor mücadele ederek puanları toplamaya başlamaktır.
fakat osmanlı maçının büyük bir bölümünde, tıpkı geçen sezonki gibi oyunculardaki isteksizliği görmek taraftarın unutmaya çalıştığı “düşüş travmasını” yeniden canlandırıyor bunu lütfen göz ardı etmeyin.