bir ankara hatırası, barış karacasu 30.09.2003 | radikal futbol
karşılaşma başlayalı pek fazla olmamıştı. sert oynanıyordu, kemik sesleri geliyordu aslına bakarsanız ama kimse kimseye çıkışmıyordu. ona buna bağıran çığıran da yoktu, kararlara karşı çıkan da! anlaşılan o ki gerçekten keyif alıyorlardı. bir topun peşinde esrik bir halde köşuşuyorlardı. sekizerli başlamıştı maç ama öyle mi devam ediyordu bilemiyorum. giren de çıkan da belli değildi. herkes u şenlikli ortamdan, bu mutluluktan pay almanın peşindeydi anlaşılan. biri atağa kalkan rakibinin şortunu aşağıya çekiyordu önce, sonra da ballandıra ballandıra arkadaşlarına anlatıyordu.
beriki topsuz alanda omuz atıyordu iş olsun diye. bir alkara’nın kendisini marke eden "rover’a çok uzumsun, top alamıyorum” diye şikayette bulunması, bunun üzerine gülüşerek kucâklâşmaları geliyordu insanın gözlerinin önüne dönüp düşününce bir kere daha. hakem de satın alınmıştı, oyuncuların birkaçı da ama oyun almış başını gidiyordu, sanırım işin keyfi, neşesi öne çıkmıştı, doğrusu bu ya oyun denetimden çıkmıştı.
kenarda ise yedekler oyuna girmek için bekleşiyor, oyundan çıkanlar, ya da hiç oynamamış olanlar forma değiştiriyor, kucaklaşıyor; kimileyin dilleri döndüğünce el kol sallayarak söyleşiyordu. sanırım oradaki onca basın mensubu, kamera, kulüp yetkilisi, güvenlik görevlisi, elçilik temsilcisi, siyasi ya da her kim varsa kimsenin gözünde değildi. oyunun büyüsü sarmıştı herkesi. bir gün öncesinde hiçbir tedirginlik yaşamadan, yalnızca 5 (beş) saniyede kaynaşan bu insanlar şimdi de içtenlikle aynı topun peşinden koşuyorlardı. nasıl ki birkaç hafta önce birbirlerini sitelerinde hoş karşıladılarsa şimdi de beraberce futol oynamak dışında başka bir şeyi önemsemiyorlardı. 24 eylül günü ankara’da beklenmedik bir şey oluyordu; oluyordu olmasına ama biraz da onları da aşıyordu. kanıtlamaları gereken bir şey olmadığı halde ortada 'centilmenlik' bir nişan gibi iliştiriliyordu göğüslerine. her şey uefa kupası kuralarının çekildiği gün başladı aslında. ‘kendini bilmez’ gençlerbirliği ve blackburn rovers taraftarlârı birbirlerinin sitelerine konuk oldular aynı gün. (bilmeyenlere anımsatalım: www;alkaralar.com ile www.brfcs.biz) o gün başlayan ev gezmeleri bugün, siz bu satırları okurken de devam ediyor. belki çok daha uzun zaman devam edecek. üstelik bu kadar kısa bir zamanda başka bir hal aldı bu ilişki. bu ev gezmeleri “resmi" ev gezmelerinden, önceden oğlanı yollayıp da “akşama müsaitseniz annemler gelecek" türünden gezmelerden değil: bildiğiniz 'çat kapı' uğrâmalardan, iki site bu taraftarlar için içeri girip ‘karnım aç, yiyeçek ne var’ diyebilecekleri kadar kendilerinden oldu gibi. üstelik bir külubün ne bir yetkilinin dayatması, girişimi olmuştu; hâtta az biraz mecbur da kalmışlardı sonradan müdahil olmaya. işte sıradan, belki tuttukları takımların her maçına bile gidemeyen, olsa olsa topun sevdasına düşmüş taraftarların başının altından çıktı bu ‘doştluk maçı’: oyunun sevdasına kenetlendi iki takımın taraftarları. işin doğrusu şimdi dönüp yeniden okuyorum iki takımın taraftarları arasındaki yazışmaları anımsıyorum yapılan konuşmaları ve gözümün önünde canlandırıyorum da sahada topun peşinden koşan adamları, bu satırların yazarı da dahil birçoğumuzun önemli bir yanlışa düştüğünü görüyorum. evet, belki yaşamlarımızın güzel günlerinden birini yaşadık, çok güzel şeyler paylaştık; ama bu insanların futbolla kurdukları ilişkiye de az biraz haksızlık ettik
asla, asla deme
“futbol asla sâdece futbol değildir.” tamam belki futbolu; futbol topunu ve etrafında dönenleri okumanın başka yolları vardır. kuşkusuz göründüğünden başka anlamlara da geliyordur bütün bunlar ve bu oyunu anlamak için de, kurduğumuz ilişkiyi sorgulamak için de yeni ufuklar açmaktadır böylesi bir yaklaşım. iyi de ‘asla' demek biraz fazla ileri gitmek olmuyor mu beri yandan! işte bu masumane taraftar maçı da bu sözden payına düşeni istese de istemese de aldı. evet; ‘futbol asla sadece futbol değildir’ demek kolay, kolay ama insan durup düşününce sormadan da edemiyor: ya bazen futbol sadece futbolsa!
blackburn rovers’lılar ile gençlerbirlikliler maç yaparken hepimiz başka başka işlerin peşine düşmüştük. bu maçı başka başka şeylerle ilişkilendirmeyi, bir biçimde çıkarlarımıza uygun kullanmayı yeğlemiştik, oysa, bu taraftarlar önemli bir bölümü belli ki yalnızca futbol oynamaktaydılar. yalnızca futbol! tıpkı yedi yaşında bir çocuğun sokak arasında topun peşinden koşması gibi. böylesi güzel bir işin parçası olduğum için gurur duymuyorum desem yalan olur, biliyorum ki bu maç için emek harcayan onlarca kişi de benim kadar gurur duyuyor. biliyorum ki ölene kadar anımsayacaklar ve anlatacaklar o gün olanları. ama ben fazladan bir şey daha yapacağım, futbolla kurduğum ilişkiyi gözden geçireceğim, belki her zaman değil ama ara sıra da olsa yalnızca futbol oynayacağım. ya da bir ‘rover'ın dediği gibi:.“yaşamımda ilk olarak rovers, yenildiğinde üzülmedim. ben de üzülmeyeceğim...