gençlerbirliği dün galatasaray’a karşı deplasmanda ağır bir yenilgi aldı ve kötü gidişatına devam etti. kırmızı-siyahlılar için milli maç arasından sonra ankara’da peş peşe oynanacak olan kayserispor, osmanlıspor ve sivasspor maçları “kümede kalma yolunda” hayati bir önem taşımaya başladı. “galatasaray’a neden/nasıl yenildik?” sorusunun cevabını yazmak yerine, kulübün nasıl bugünlere geldiğini yazmanın daha doğru olduğuna karar verdim. buyurun;
futbol oynamak için temel ihtiyacınız futbolcudur. onları nereden, nasıl ve ne kadara bulacağınız/alacağınız ise kulübü yönetenlerin becerisine kalmış durumda. gençlerbirliği, uzun yıllardır bu yetisinden mahrum kalmış şekilde yönetiliyor. o yüzden de her yeni sezona, “küme düşme adayı” damgası yiyerek başlıyor.
sezon sonunda kötü kurulmuş kadroya ve heba edilen milyonlarca liraya rağmen “es kaza” kümede kalınması durumunda, tüm yapılan hataların üzerinin büyük bir “şevkle” örtülmesi, hataların her geçen sezon daha da “arsız” bir şekilde tekrarlanmasına imkân tanıyor.
2016-2017 sezonu devre arasında alınan 8 oyuncudan 5’inin (jonathan ring; 4 maç, 177 dakika, agon mehmeti; 1 maç, 2 dakika, umut sözen; 2 maç, 87 dakika, anıl karaer; 13 maç, 1095 dakika, etien velikonja; 6 maç 290 dakika) 90 dakika üzerinden ortalama 3,7’şer maç oynadıktan sonra sezon sonunda “apar topar” gönderilmesi, 2017-2018 sezonuna 11 yeni transferle başlayıp, devre arasında gelen ve kadroda kalmayı “başaran” 3 oyuncuyla birlikte süper ligin ilk 11 haftasında 90 dakika üzerinden hesaplandığında 2,6’şar maç forma şansı tanınmış olması; çok uzağa gitmeden, işlerin ne kadar da arsızlaştığının en güzel örnekleri.
murat cavcav’ın “bu galibiyet, transferleri eleştirenlere gelsin” cümlesini sarf ettiği beşiktaş maçında sahada gençlerbirliği formasını terleten 14 oyuncudan, 3’ü 90, biri 69 ve diğeri 5 dakika olmak üzere, 5 “yeni” transferin olması da oldukça ironik bir örnek olarak taraftarın kafasında tazeliğini korumakta.
bu kulüp yıllar içinde sadece transfer yetisini kaybetmedi. bu kulüp aslında 2006’daki seçimden sonra eleştirme, tenkit etme, ders çıkartma yetilerini bir daha çıkartmamak üzere derinlere gömdü. yapılan her hatadan sonra “aman tadımız bozulmasın” diyerek “tek başına” kulübü yönettiği söylenen başkana serzenişte bulunmak yerine “3 maymun”u oynamak alışkanlık haline getirildi.
gelinen nokta tüm çıplaklığıyla önümüzde dumasına rağmen, "nasıl olsa sezon sonunda kümede kalırız, her şeyin üstünü bir kere daha örteriz" umuduyla olsa gerek, başkanın çevresindekilerin “3 maymun”u oynama iştahlarında değişen bir şey görünmüyor...
dip not: 90 dakika üzerinden hesaplama yapılırken; futbolcuların sahada yer aldıkları dakika toplamları futbolcu sayısına bölündü. elde edilen sonuç 90’a bölünerek oyuncu başına düşen maç sayısına ulaşıldı.
son söz: düşeriz-kalırız o ayrı mesele ama sezon sonunda, 2007’den bu yana süre gelen ve bu sezon iyice ayyuka çıkan transfer rezilliğinin aktörlerinden hesap sorulmazsa, bu kulübü yöneten herkes bu pisliğe bulaşmış olacak ve bu taraftar asla ve asla bu pisliği unutmayacak! bundan emin olabilirsiniz!