yıllardır gençlerbirliği yönetimini eleştirme sebeplerimizden biri, yapılan hatalardan, büyük harflerle, ısrarla ders çıkartmamasıydı. her sezon ıkına ıkına kümede kalınmasına rağmen sezon biter bitmez ilk kez süper lig’de yer alıyormuşçasına aynı hatalar tekrarlanıp durdu. bu yetmiyormuş gibi bu sezon duble yapıldı. hem kötü transfer yapıldı, hem de bütün ipler teknik direktörün eline verildi. bu süreçte taraftarların haykırışlarını kimse işitmedi bile. o yüzden 5. hafta itibariyle lig tarihimizin en kötü sezonunu geçiriyor olmamız hiç de sürpriz değil. “kendi düşen ağlamaz” derler haklılar, bu duruma imzalarını atanlar birer birer uzaklaşırken ağlamıyorlar/ağlamayacaklar. ama ne acayiptir ki, her defasında tek ağlayan, bu pis işlerde hiçbir payı olmayan, taraftarlar olacak.
göztepe maçında defansın belkemiği olan luccas’ın sakatlığı sebebiyle n’diaye’nin ilk kez sahada olmasından mıdır bilinmez ama mesut bakkal, trabzonspor maçının ilk yarısında yaptıklarıyla öne geçmemizi ve rakip üstünde korku yaratmamızı sağlayan milinkovic yerine daha defansif olan scekic’i sahaya sürmüştü. karşılaşmanın ilk dakikaları çoğunlukla orta sahada geçse de, alkaralar bol bol pas hatası yapıp atakları bir türlü olgunlaştıramazken, göztepe her an pozisyon üretebilecek teknik ve tecrübeli ayaklara sahipti. onun da meyvesini yediler aslında; sarı-kırmızılılar peş peşe pozisyon üretmek için didinip durduktan sonra, ikincisi ofsayttan, iki dakika içerisinde iki gol birden attılar. üç dakika sonra kullanılan köşe atışında skuletic’in dokunuşu ile farkın bire inmesi gençlerbirliği’nin oyunda kalmasını sağladı.
bakkal, ikinci yarıya manu - ıssah yerine serdar özkan - zeki değişiklikleriyle başladı. her iki oyuncunun da ileri yönlü, takıma destek vermesiyle maçın başından bu yana alkaralar daha aktif görünmeye başladılar. ama bu dakikalarda savunma güvenliği tamamen ikinci plana atıldığından göztepe’ye de bol bol pozisyon veriliyordu. izmirlilerin hovarda hareketlerine karşılık kalecileri beto’nun nefis oyunu skoru uzunca bir süre sabit götürse de, “çıktı mı - çıkmadı mı?” diye uzun süre tartışılabilecek olan bir pozisyonun ardından jahovic’in golüyle gençlerbirliği’nin en azından bir puan umutları yok oldu. fakat ikinci kez iki farklı yenik duruma düşse de kırmızı-siyahlıların oyunu bırakmaması ve gol için çabalamaya devam etmesi gelecek için umut vericiydi. 87’de ahmet ilhan’ın uzunca bir süre sürdükten sonra yaptığı ortaya serdar özkan’ın nefis vuruşu ile fark bire inse de devamında göztepeliler profesyonelce dakikaları eritmesini bildiler ve sahadan galibiyetle ayrıldılar.
ilk paragrafta da belirttiğim gibi, son yıllarda sürekli s.o.s. veren ve her sezon bir önceki sezonu aratırcasına daha da derinleşen gençlerbirliği’nin kötü yönetim şekline rağmen kümede kalarak “aklanmasını” sağlayan şey; fark yaratacak birilerinin ortaya çıkmasıydı. bu bir gün vleminckx oldu, bir gün hleb. bir diğer gün stancu, serdar gürler, aydın karabulut, djalma, herve tum ya da selçuk şahin.
önümüzdeki maçlar ne gösterir bilinmez ama bugünkü maçta serdar özkan, skuletic ve ahmet ilhan’ın hafif de olsa bu kontenjana göz kırptıklarını gördük.
bir kere daha kurtulmak ama bu sefer tüm sorumluların cezalandırılmaları dileğiyle…