özat, lige kötü bir başlangıç yapan fenerbahçe’ye karşı, ahmet oğuz, luccas, politevich, uğur ve halil ibrahim’den kurulu 5’li savunma, önlerinde guidileye - ıssah, ortada manu ve ahmet ilhan ve en ileride rantie tertibini sahaya sürdü.
maçın başında, ilk iki haftaya göre, önde basan bir gençlerbirliği vardı sahada. fakat gol girişimleri, ilk iki haftada olduğu gibi, sadece ileriye top şişirip rantie, manu ya da ahmet ilhan’ın topu alıp “gereğini yapmasını” beklemekle sınırlı kalıyordu. buna karşılık elindeki kaliteli kadroya rağmen fenerbahçe sıfıra inip ceza alanına pas çıkarttığı birkaç pozisyon dışında ne oyunu kontrol edebiliyor ne de organize olabiliyordu.
20’de sol kanattan yapılan ortaya halil ibrahim’in ters kafa vuruşuyla kırmızı-siyahlılar yenik duruma düştüler. 37’de gençlerbirliği ilk kez topu sıfıra indirerek farklı bir gol girişimine imzasını attı. uğur’un ortasının ardından kazanılan penaltıyı ahmet oğuz gole çevirse de 42’de rantie’nin hasan ali’yle “gereksiz” didişmesi sonucu gördüğü kırmızı kart alkaralar’ın gardını düşürdü.
gençlerbirliği manu - murat duruer değişikliği sonucunda ikinci yarıya kendi sahasında oyunu kabul ederek başladı. 52’de jailton oyuna girdikten sonra ise, ilk yarıda olduğu gibi, en ileriye geçen oyuncuya top şişirerek tek başına gol aramasını bekledi. ama bu nafile oyun tarzı sonucunda atak üstüne atak yedi ve 67’de ozan tufan’ın golüyle bir kere daha yenik duruma düştü.
2-1’den sonra gençlerbirliği ileri yönlü daha etkili oynamaya çalışsa da, takımın maç boyunca neredeyse hiçbir organize işe imza atmaması oldukça düşündürücüydü. bir kezlik halı saha maçı için bir araya gelmiş mahalle takımı gibi kimse kimsenin ne yaptığını bilmez bir halde koşuşturup duruyordu. bireysel çabalarla rakibe basıp top kazanılıyor ama bu kazanılan top hiçbir şekilde tehlikeli bir pozisyona dönüşmüyordu.
tabi bunun en önemli sebeplerinden birisi, 11 yeni transfer yapılmasına rağmen, maçın gidişatını değiştirebilecek bir oyun kurucunun ya da takımı yönetecek bir oyuncunun alınmamasıydı. son sezonlarda vleminckx, hleb, irfan, selçuk, djalma, serdar, aydın vs. bu görevleri üstlenip takımın ayakta kalmasını sağlıyordu. ama gelinen noktada bu “direnci” ya da gidişata göre “gazı” verecek, takımı yönlendirecek hiçbir oyuncu kadroda yer almıyor.
murat duruer’in gördüğü gereksiz iki sarı kartla takımı 9 kişi bırakmasıyla “hani olur da beraberliği yakalarız” umutları da yerle bir oldu.
yenilgiden ziyade, takımın özellikle gol atma konusunda sergilediği oyunun geleceğe yönelik en ufak bir umut ışığı bile göstermiyor olması taraftarlar adına oldukça kaygılandırıcı ve can sıkıcı. bir de buna ilk haftadan 3 oyuncusunu kameralar önünde suçlayıp kadro dışı bırakan, her ağzını açtığında altyapı hocalarını, gazetecileri, yöneticileri, taraftarları, futbolcuları vs. suçlayıp cephe açan, kısacası kaos ortamından beslenen teknik direktör ümit özat’ı da ekleyince kaygılar ve can sıkıntısı ikiye katlanıyor.
milli maç arasının, sihirli bir değnek vazifesini üstlenmesini beklemek dışında elden hiçbir şey gelmiyor…
bu haftaları aramayacağımızı ümit ederek, bekleyelim görelim. bakalım neler olacak…