bu senenin en rüzgârlı ve soğuk havasında oynanan maç.. top kontrolüne imkân yok.. bu vaziyet her iki tarafın da aleyhinde. ancak çok uzun boylu olan yugoslavlar tabiatile yükselen toplara daha hâkim olabiliyorlar. içlerinde kaleci, bekler, santrhaf, solhaf, soliç ve açık klâs futbolcuları. geri kalanlar da boyları, bacakları ve enerjileri ile faydalı işler görüyorlar.
takım oyunları da evvelce işaret ettiğimiz gibi epi mütekâmil. bu rüzgârda verdikleri paslar çok defa yerlerini buldu. ayaklarında topu pek az tuttular. hele vuruşları.. hele vuruşları.. zaten bilirdim, yugoslav futbolcularının en büyük meziyetleri son derece sıkı şütleridir.
vücutlarının sağlamlığı da bambino gibi çalâk ve vilâstardi gibi iri kıyım kimselerden her zaman top çıkartacak kadar..
rüzgârı arkalarına almakla beraber üç tehlikeli akın çıkarabilen beyoğluspor, forvetinin bozun kalmasile beraber iyi müdafaa yaptı. fakat bu müdafaada etyen dehşetli aksıyordu. akınları kale ağzında ortaya dolduran yugoslavlar devre sonlarında iki sayı kazandılar.
sağiç, sol ayağile 18 dışında zayıf fakat isabetli yerden bir şütle birinciyi, biraz sonra da santrforları yakından ikinciyi attı.
ikinci devrede, yugoslavlar santradan değil de beyoğlunun 18 zi dışından ayrılmaz oldular. sayı adedinin çok artacağı zannediliyordu. üstelik boyahane duvarlarını döğecek kadar sıkı şütler de tevali ediyordu. fakat gollük vaziyetlere çok çabuk ve kolaylıkla giren misafirler ayaklarını rüzgâra göre ayarlamadılar. fırsatlar kaçtı durdu. nihayet solaçık kale yakınında hafif bir sağla kapalı zaviyeye rağmen üçüncü golü attı.
beyoğlu yeğane iyi bir kombinezonu mahsulü olarak sağdan indi, bu devrede takıma girmiş olan roberto soliç yerinde gelen ortayı iyi bir sağla kalecinin en açık yerinden beklenilmeyen bir zamanda vurarak bir gol kazandırmış oldu.
beyoğluspor rüzgârdan ziyade bazı elemanlarının beceriksizliklerinden iyi bir intiba bırakamadı. yugoslavya cidden iyi bir takım hissini bıraktı. hakem mükemmeldi.