mehmet yüce'nin, "romantik yürekler: futbol tarihimizin yeni devreleri: 1952-1992, türkiye futbol tarihi - üçüncü cilt" kitabından;
ali murat hamarat anlatıyor:
“yıllar önceydi... beşiktaş, şampiyonlar ligi ön elemesinde levski sofya’yı; ağırlıyordu. temmuz ayının tüm sıcağı istanbul’a çökmüştü. yine de dopdolu olan tribünler heyecanla ilk düdüğü bekliyordu.
bir arkadaşımın babasının şeref tribünü’nde koltuğu vardı. bir telefon çaldı, arkadaşım ‘maça gelmek ister misin,’ diye sordu. kediye ciğer sorulur mu?
karşılaşmanın başlamasına az bir zaman kala buluştuk. acemilik işte; ben hafiften erken gitmiştim ne de olsa hayatta en fazla ‘kapalı’, olmadı ‘maraton’ tribünlerini görmüştüm. şeref tribünü neyime! yıllar sonra gazeteciliğe başlayacak, aynı konforla basın tribününe girmeye başladığımda çok da şaşıramayacaktım...
stada tam giriyoruz, arkadaşıma takıldı gözlerim... çocuk, kumaş pantolonu ve kopkoyu gömleğiyle dikkat çekiyordu. ne olacak demeyin, adam yıllar sonraki düğününe daha sportif giyinerek gelmişti; vallahi de billahi de rengâ-renkti. ben deseniz, balıklı tişörtümü giymiştim. o sıcakta en ciddi giyinilerek gidilen yerlerden birindeydim...
hemen koltuğumuzu bulduk. zaten yer şaka gibiydi; ikinci sıradaydık, bir de tam ortadaydık. oturduk. bütün stat doluydu da bir bizim bulunduğumuz bölüm boştu. bir süre sonra o zamanki başkan serdar bilgili geldi, ki birkaç dakika bizimle konuştu. o zamanlar yurtdışında okuyan arkadaşımla da ilk kez o gün tanışmıştı. kim bilir benim de yaz tatili için türkiye’ye geldiğimi düşünmüştü.
yavaş yavaş şeref tribünü doluyordu. meraklı gözler üzerimizde dolaşıyordu. kimdi bu iki delikanlı; kimin nesi, kimin fesiydi...
ilk düdükle birlikte başlamıştı heyecan kasırgası. fakat ne göreyim, kimse tezâhürât yapmıyordu. sessiz sakin maç izlemek gerekiyordu. kilitlenmişti âdeta karşılaşma. bir türlü gol olmuyor, sinirler geriliyordu. son on dakikaya gelindiğinde siyah-beyazlıların lens’tan transfer ettiği pascal nouma vuruyor, tabela değişiyordu. stattaki belki de tek beşiktaş taraftarı olmayan ben, kendimi tutamıyor ve gol diye haykırıyordum. hemen önümde oturan adam dayanamıyor, bana sarılarak tezâhürâta başlıyordu.
birçoklarının şüpheyle baktığı nouma’nın golle tanıştığı 26 temmuz 2000’de, ben de ilk kez bir kulübün yönetim kurulu üyeleriyle tanışmıştım. yalan yok, çok da garipsemiştim. sonraki seferler çok rahat olmuştu...
hayatımda daha sonra üç kere rastladığım serdar bilgili, her seferinde tanıyıp selam vermişti. ne de olsa şeref tribünü’ndeki en beşiktaşlı bendim. bana sarılan mı kimdi? yıldırım demirören!