maçın videosunu izlerken tarihine dikkatli bakınca hatırladım: evet ben bu maçı stad'da izledim. ama itiraf ediyorum ki o zamanlar maç özetlerini siyah beyaz tv de izleyerek ve mahalledeki arkadaşların takımlar ile ilgili şehir efsanelerini dinleyerek büyümüş bir galatasaray taraftarıydım.
liseyi bitirmiş, üniversite sınavlarına hazırlanıyordum. hafta içi ptt'de çalışırken hafta sonları dershaneye gidiyordum. hem çalışıp hem okuma süreci başlamıştı. dershanenin sıkıcı olduğu bir günde, son anda karar vermiştim bu maça gitmeye.
işe de girmişim, paraya kıyıp, kapalıdan bilet aldım. güneş ve ayazın aynı anda olduğu, yerdeki buz dalgacıklarının birbirleri ile eriyelim mi? erimeyelim mi? diyerek tartıştığı klasik bir ankara hafta sonunda kendimi gecekondu tarafındaki kapalı trübüne buldum. kapalı trübün gölge ve soğuk, maraton ise güneşliydi. iğne atsan yere düşmez, tüm maçı elimde kitaplar ayakta ve arka sıralarda izledim. önümdeki insanların kafalarının arasından boynumu sağ sol yaparak topu görmeye çalışarak geçti maç.
ama gel gör ki gereksiz (galatasaray bakış açısıyla) bir maç izlemişim.
maçtan aklımda kalan tek şey ise halil ibo'nun kıvrak çalımlarıydı...