ilk basımı 2002 yılında olan hakan dilek'in "işte böyle bir şey" kitabından;
sarı fırtına metin tekin
"sarı oolan çok iyi topçu" dedi arap, çok bilmiş ve görmüş geçirmiş haliyle. onunla maç izlemek bir zevkti. çünkü alemin kullanmadığı yerden giriyordu mevzuya ve biz "maç geyigi'nin dışında bir 'kültür edinmiş' olarak ayrılıyorduk stattan. "futbolcu" diyordu, "dilenci çüküne benzer. fazla okşamayacaksın. fazla da sert yapmayacaksın. o zaman çekilir, küser. o nedenle bizim halimizden anlayan yerli teknik adam gerekir futbolumuza. bu miliç iyi topçuydu ama takımını verimli oynatamıyor." vay kardeşim vay demeye kalmadı beşiktaş bizim filelere teşne oldu: 1-0.
ne gam... orada çim sahadaki didişmeden başka mevzular vardı hayatımızda... oyunu kim daha güzelleştiriyor, kim alan boşaltıyor falan. o sarı oolana bakadurduk maç boyunca. başka bir görünümü vardı gerçekten. koşmaya başladımı sarı saçları havalanıyor, beşiktaş tribünleri başka türlü bir dalgalanıyordu. arap, metin'in bacaklarının düzgünlüğü, fuleli sprintleri karşısında şöyle bir tahlil daha yaptı ve bitirdi o günkü 'kültürlenmemizi:"hanie kardeşim futbol gençlerin bacaklarını yamultuyordu? bir iki adım ötesinde necdet vardı metin'in. skoda gibiydi necdet. boşver dedim kendi kendime arap'a bi şey olmasın, bozmayalım.
samsun 19 mayıs stadı, 1982-83 sezonu... beşiktaş maçındayız. takımlar sahaya çıktığında ademler'in, m. ekşiler'in, necdetler'in, rızalar'ın, k. haluklar'ın, serdar baliler'in, kadirler'in, ulviler'in enikonu bir anadolu takımı 'görünümlü' beşiktaş'ında, fizik olarak 'hizayı' bozan sarışın bir oğlan var. stadyum hoparlörlerinden takım kadroları okunuyor: 11 numara metin tekin. tamam memleketimizin takımını tutacağız. yeşil çimlere kontrast kırmızı ağırlıklı formalarıyla bizimkileri bekliyoruz. ama babamın gizli ve kökü yıllar öncesine dayanan beşiktaşlılığı var. bu maçta ille de beşiktaş'ın yeni sarışınını merak ediyoruz.
arap'ın tahlilleri
ardından konuştuğumuz mevzu yine metin oldu tabii. biz zaten öyle takım sevdalısı değiliz. bizim de bir "meşin yuvarlak" -ki okulumuzdur ve damağımızın eksilmeyen tadıdır- kültürümüz var. aykut yüzünden ne kadar istanbulsporlu olduysak, önce hagi sonra sergen yüzünden galatasaraylı olduk. meylimizin olduğu bir yer var tabii. yeşil-beyaz bir sevda çocukluğumuzun nehir kenarlarında tutar bizi yıllardır ve süreceğe benzer. bilinen tribünlerde yeri yoktur. olmasa da olur...
ne diyorduk? arap'ın tahlilleri bu sarı oolan konusunda daha bir uyarıcı oldu bizim için. daha bir dikkatlice izliyoruz sarı fırtına'yı. sarı fırtına sarı fırtına olalıberi beşiktaş tribünlerinin heyecan katsayısı, hatta tribün müdaviminin sayısı giderek artmıştı. kapalı grubu'nun yaşlı babalarından birisi "yusuf tunaoğlu'ndan ve sergen'den sonra bir bu oolan heyecanlandırıyor bizi!" demişti. rıza kapalı'nın önünden topu ööle uzun bi yay gibi sarı fırtınanın önüne bıraktığında başlıyordu o büyük uğultu; "hadi oolum, hadi oolum!" bu 'hadi oolum'larda bir veliefendi hissiyatı var gibiydi ama sarı fırtına belki bir arap atına belki de bir ingiliz tayına yakışır güzellikte koşuyordu. ya da övle bir hissiyat yaratıyordu işte. zaten hissiyat varsa gerisi 'üç kalas bi heves.'
kocaelispor'da serpil hamdi tüzün hocanın tornasından geçmişti metin. futbolcu eskisi avukat bir babanın çocuğuydu. hasanpaşa'dandı ki merkez ilkokulu'nun bahçesine teşne olan sinek soner'in takımındandı. sinek soner bacak kadar bir çocuktu o zamanlar metin ve arkadaşlarının olduğu gibi, ama takımın ve mahallenin lideriydi. koluna sinek soner hesabına kocaman bir 's' kazımıştı kibritle yakarak. metin top sahibiydi ve ille de takımda oynatılmak zorundaydı. onsuz olmazdı. yıllar sonra ingiliz teknik adam gordon milne ile sürtüşüp takımdan uzaklaştırılması gündeme geldiğinde beşiktaş yöneticisi metin keçeli'nin: "metin'siz de oluruz!" açıklamasına inat!