uzunca bir aradan sonra urallarda televizyonun karşısına kurulup maçı izlerken, (ciddi bir şekilde) aklımdan bir galibiyet geçiyordu. çünkü bir önceki hafta, son dakikalarda yaşadıklarımız tamamen bir talihsizlikti ve bir kere daha tekrarlanamazdı diye düşünüyordum.
takım kadroları ekrana geldiğinde kalemizde yine ferhat’ın bulunduğunu görüp şaşırdım. çünkü tüm iyi niyetine rağmen, son 10 maçtır banko oynayan (ve defalarca hata yapan) ferhat kaplan, bir türlü kalemizi dolduramıyordu. bu gelişme, ölümlü ve klasik bir taraftar olan benim, ilk paragraftaki inancımı ciddi anlamda sarsmaya yetmişti.
baxter, rize maçındaki ilk 11’e göre sadece sakat olan stancu yerine tomic’i değiştirerek antalyaspor karşısında sahaya sürdü. ilk dakikalarda rakibe pozisyon vermeyen alkaralar, savunma arkasına atılan uzun toplarla pozisyona girmeye çalışıyordu. 31’de lazarevic'in savunmaya da çarpan topu ferhat’ın nefis çıkarışını şaşkınlıkla ve büyük bir sevinçle izledik. beş dakika sonra, el kabir’in nefis pasına nazire yapan spelmann’ın ceza alanı içine gönderdiği nefis pası el kabir filelerle buluşturduğu an, mutfaktan salona dönen ural’ı “attık abi attık!” diye karşılıyordum.
ikinci yarı da tam istediğim ve beklediğim gibi başladı. el kabir’in kaçırdığı iki net pozisyonu ahlar vahlar arasında izlerken ural’a, “şom ağızlık olmasın ama rize maçında da böyle gidiyordu, umarım aynısı olmaz” dedim. ama ok yaydan fırlamıştı bir kere, 76’da latovlevici’nin saçma bir şekilde kaçırdığı serdar özkan’ın ortasından yediğimiz gol ve dakikalar sonra ahmet oğuz’a yapılan net faulün hakem tarafından es geçilmesi sonucu gelen ortadan yediğimiz golle tüm morallerimiz altüst oldu. ferhat’ın her iki golü de “kaleci gibi yememesi” iyice canımızı sıkıyordu. sonrasında et’o’nun golü geldi ve 2003-2004 sezonundan bugüne kadar ilk kez ilk iki haftayı sıfır çekerek başlamış olduk.
ilk iki haftaya bakınca, takımın gol atma isteğinde bir sorun görünmese de, hem son vuruşlardaki acele ve beceriksizlik, hem de kalenin saatli bomba olması, ileriyi net bir şekilde görmemizi engelliyor. bir de buna, “aceleci” olan yönetimimizin baxter yerine (muhtemelen) “yedek” birilerini düşünmeye başlayacak olmasını da ekleyince, gelecek daha da puslu görünüyor.