saat 15 civarlarında üst komşum aradı, balkondaki sürgü pencerelerden birinin açık olduğunu ve hırsız girmiş olabileceğini söyledi. haliyle tempolu bir şekilde eve vardığımda, hırsızın pencereyi açtığını ama ya asma kilit ve zincirlerden ötürü uğraşmak istemediğini ya da bir şekilde bir şeyden tereddüt edip kaçtığını düşündüm. pencerenin tamiri şu bu derken saat 16.30 olmuştu ve şirkete dönmeyip, maçı evde izlemeye karar verdim.
hedefsiz kalmış iki takımın, sezonun sondan 4. maçında, 22 futbolcusunun da “bitse de gitsek” düşüncesi ayaklarına dolandığından olacak, tipik ve vasat bir süper lig maçı izledik. bir de buna ülke futbolunun kafamıza kazıdığı, bol sayıda, belli belirsiz faulün ve akabinde uzun süreli yatmaların, sedyelerin, tedavilerin eklenmesiyle iyice durağanlaşan bir maça şahitlik ettik.
bu temposuzluk içinde, tehlikeli diyebileceğimiz az sayıda pozisyon da genel olarak defans hataları yüzünden meydana geldi. hele 81’de yediğimiz gol nefis (!) bir defans hatasıydı. golü atan oyuncu neredeyse 2 dakika, ceza alanın içinde, en arkada, görünmezlik pelerini giymişçesine bekledi ve ne bir oyuncu yanına geldi, ne de kaleci görüp arkadaşlarını uyardı! kısacası şaka gibi bir gol yedik!
kalan 3 maçta şampiyonluk yarışındaki galatasaray ve beşiktaş’la oynayacak olmak herhalde oyuncuların sahadaki isteğini bir nebze arttıracaktır. ama şu ana kadar 40 puan toplayan gençlerbirliği’nin, 31. hafta itibariyle, son 15 sezonun en kötü 6. performanslarını çizdiğini düşününce, bomboş bir sezonu daha arkamızda bırakıp yolumuza devam ettiğimizi daha net bir şekilde anlayabiliyoruz…