«macar mucizesini nasıl yarattınız» diyenlere gustav sebes’in şöyle yanıt verişi ünlüdür: «önce hakemleri adam ettim.»
önce hakemler adam olmadan bir ülkede futbol olmayacağını artık herkes biliyor... istediğiniz altyapıyı kurun, istediğiniz yıldızı yetiştirip halı gibi çim sahalara çıkarın, bunları paranız yettiğince istediğiniz yıldızlarla takviye edin, milyarlık takım kurun, başına dünyanın en büyük teknik direktörünü koyun. bu, onlara futbolun en muhteşemini öğretsin... eğer karşı takım kötü niyetliyse ve hakemler de bu kötü niyetin 90 dakika sahada kalmasına izin verirlerse, bütün yaptıklarınız çöpe atılıyor demektir. artık o ülkede futbol mutbol olmaz.
derwall ile konuşuyorduk, pazar gecesi geç saatlerde... «temiz futbol oynamayı öğrenmedikçe avrupa kupalarında ikinci, üçüncü turlar bizim için hayaldir. çünkü kırmızı kartı bırakın... daha sarı kartlarla takımın yarısı ikinci turun ikinci maçında bitiyor» dedi. kendi takımını örnek verdi. uerdingen maçlarını nasıl eksik oynayıp elendiklerini anlattı... «adam gibi futbol oynamayı bilseydik, bugün uerdingen yerinde biz yarı finalde olabilirdik» dedi. futbolcularına, «faul yapmayın» diye nasıl bas bas bağırdığını anlattı. «ama bizde güçlüyü ille de durdurmak, gerekirse futbol dışı durdurmak inancı var. yenilmeyi öğrenmemişiz. önce yenilmeyi, temiz futbolla yenilmeyi öğrenmeliyiz» dedi.
sözlerindeki gerçek payı mı?
yüzde yüz!
derwall kötü görneklerini belki de bilinçli olarak hep kendi takımından verdi. ama biz yerli örnekleri de biliyoruz. galatasaray’ın türkiye düzeyinde süper denecek bugünkü takımını ve ona derwall’in oynattığı futbolun kilidini, ligin ilk yarısında ankaragücü buldu. sarı kırmızılı takımı ankara’da nasıl, tekme sille durdurduklarım hatırlıyoruz. atılan kafa ile suratı yarılan erdal’ı, oyunun aynı anında sahanın iki ayrı yerinde yerde kıvranan futbolcuları unutmadık. hakem seyretti kirli futbolu. ortada futbol kalmadı. aynı oyunu, aynı belirginlikle ligin ikinci yarısında fenerbahçe tekrarladı. ardından önceki hafta orduspor... futbol ölüyor, puan geliyordu. peki ama ne oluyordu sonunda? seyirci giderek futbolun seyre değmez bir oyun olduğuna karar veriyor, türk futbolu avrupa’ya açılmak isterken hep kapıkule duvarına çarpıyordu.
pazar günü sakaryaspor ile oynayan fenerbahçe’nin yeni beki engin’i gördünüz mü? ( http://www.macanilari.com...aspor-198519862808--.html) en canlı örnek, en yakın örnek. bir yanda, artık güzel top oynamaktan başka iddiası kalmamış bir fenerbahçe... istanbul’da kendi sahasında oynuyor ve avrupa görmüş, orayı yaşamış engin efendi, vakit geçirmek için elinden geleni yaptığı için sarı kart görüyor. ikinci yarıda aynı engin’in gole giden mustafa’ya taktığı çelme de dünyanın her yerinde sarı kart. ama bu ikincinin rengi kırmızı olacağı için korkan hakem olaya gözlerini yumuyor.
hakemlerin korkusu, olumsuz futbola, kötü futbola, kötü niyetli olana prim tanıyor. pırıl pırıl bir bahar günü, futbol seyredip keyiflenmek isteyen binlerce fenerbahçe taraftan, takımlarının kümede kalma savaşı veren bir rakip önünde nasıl acz içinde son düdüğü beklediğine şahit olup, kahroluyorlar.
fenerbahçe, kendi sahasında sakaryaspor’a takır takır top oynayamayacaksa niçin var? niye bunca para harcanıyor, niye bunca teknik adam getiriliyor?
futbol federasyonu ve merkez hakem komitesi, iyiyi tekme sille yıkmaya kalkanlara karşı, hakemleri en sert şekilde göreve çağırmak, bu görevini en yürekli şekilde yapmayanları da ibret olsun diye en ağır şekilde cezalandırmak zorundadır.
bu ülke insanı futbol seyretmeyi öğrenmeli, futbol seyretmeye alışmalı, kötü niyetli olan kendi takımı ise onu da yuhalamayı ezberlemelidir. bu eğitimin yolu hakemlerden geçiyor. hakemleri eğitme görevi ise federasyondan...
havaların düzeldiği, çamurun giderek engel olmaktan çıktığı sezonun şu son haftalarında, artık «temiz futbol» seyretmek istiyoruz. hakemlerimiz kirlileri temizlemekte yürekli olurlarsa, geriye temizler nasılsa kalacaktır.