fenerbahçe - göteborg maçıgürültüsü bitmediği hâlâ, maçı yöneten doğu alman hakem hakkında yer yerinden oynuyor. maçı, milyonlarca kişi ile birlikte televizyondan izledik. doğu alman hakemin hatası, onur ile abdülkerim’i oyundan atması değil, ilave olarak, ilyas, selçuk, önder ve müjdat’ı atmamasıydı. fenerbahçe - bordeaux maçını yöneten yugoslav hâkemin yanında, doğu alman, zemzemle yıkanmıştı.
ama hemen söyleyelim. fenerbahçe’yi: o hale getiren şey hakem hatasıydı. doğu almanın değil, bizim yerli hakemlerin...
yıllardan beri her sezon açılırken, yerli hakemlere hitap ediyoruz, hatta yalvarıyor, «ne olur» diyoruz. «ne olur biraz avrupalı gibi düdük çalın.» çalmıyorlar... bildikleri halde, korktukları için çalmıyorlar... eyyamcılıklarından çalmıyorlar. kaprislerinden, taraf tutmalarından çalmıyorlar ve bizim futbolcuların kötü huylar edinmelerine yol açıyorlar...
olaylar, onur’un atılması ile başladı. onur, futbolun tüm kuralları içinde atılmayı çoktan hak etmiş, hatta hakem ona çok fazla hoşgörü göstermişti bile. nillsson'u durdurmak için futbolu bırakıp, futbol dışı eylemlere yönelince, hakem uyardı. sonra sarı kart gösterdi. ardından gene uyardı, ama onur, tipik bir türk futbolcusu olarak, türk hakemlerine alıştığı için, faul yapmanın serbest olduğunu sanıyordu. bir faul daha yapınca, orta hakem kırmızı kartını çıkarıp, «bu tribünler senin faul yapmanı değil, futbol oyununu seyretmeye geldi. mademki oynamaya ve oynatmaya niyetin yok, çık dışarda seyret» dedi. ardından aynı akıbete abdülkerim uğradı.
şimdi bir kez daha yineliyoruz. avrupalı hakem, rakibini durdurmak için durmadan faul yapan futbolcuya, «faul» düdüğü çalmakla yetinmez. önce uyarır, sonra tutar kulağından atar. ama avrupalı hakem, topa, futbol oynamaya yönelik sert hareketlere, faul düdüğü bile çalmaz. futbolun erkek oyunu olduğunu bilir. avrupalı hakem, kale içine ortalanan her topa, kaleciden önce plonion yapıp, «faul» diye düdük çalma merakında da değildir. bu yüzden bizim kaleciler, avrupa’da nizami şarjlarla bol gol yer, sonra da hakeme faulü niçin çalmadığını sormaya giderler. çünkü öyle alışmışlardır. avrupalı hakem, verkaçın çağdaş futbol olduğunu bilir. ofsayt diye bayrak kaldırmaz. bu yüzden bizim takımlar avrupa’da pek çok gol yer, sonra da hakemin nasıl kalleşçe taraf tuttuğunu düşünürler. çünkü böyle bedava ofsayt kararları da onlarda alışkanlık yapmıştır.
türk futbolcularının avrupa sahalarındaki başarısızlıklarının en büyük sebeplerinden biri, bir kez daha yineliyoruz, bir türlü çağdaş bir kafa ile maç yönetemeyen yerli hakemlerdir.
erdal tekme yedikçe, erdal’a tekme atana değil, sinirlendi diye erdal’a sarı kart çıkaran hakemlerimiz ve bu futbol cinayetini aylardan beri suskunlukla seyreden spor basınımız, fenerbahçe’nin isveç’te maçı 9 kişi bitirmesinin baş sorumlusudur. fenerbahçe’yi sahada nizami futbolcu skandalından, doğu alman hakemin insafı, ya da şaşkınlığı kurtarmıştır.
fenerbahçe ile ilgili iki sözümüz daha olacak. bordeaux’yu yenen sarı - lacivertli takımın, isveç’teki ağır yenilgisine sebep olan başkaları da var. önce gene basınımız... özellikle, gördüğümüz avrupa baskıları ile, fenerbahçe ve galatasaray nerdeyse maç oynanmadan üçüncü turda ilan edilmişlerdir. hadi uerdingen neyse, ama göteborg gibi, avrupa’nın tepesindeki bir takımı, spor uzmanlarının anlayalamayışı, fenerbahçeli futbolcuları büyük bir yanılgıya götürmüştür.
ikinci sorumlu, ingiltere milli maçında, kaleye yaşar'ı koyan coşkun özarı’dır. çok kısa bir süre önce aynı takımdan sekiz gol yiyen adamı gene kaleye koymak, o futbolcuyu harcamak anlamına gelir. coşkun eğer, psikoloji denen şeyden zerrece haberdar bulunsaydı, yaşar böylesine çökmez, bu kadar büyük yanlışlar yapmazdı. kaldı ki, coşkun eğer, bu ülke futbolunu düşünen birisi olsaydı, ingiltere gibi, hiçbir anlamı olmayan bir formalite maçına, göteborg gibi bir rakibi bekleyen fenerbahçeli futbolcuları çıkarmaz, onları meszöly ile biraz daha çalışmaları için istanbul’da bırakırdı. ama coşkun’u yakından tanıyoruz artık... meszöly’nin bâşarısı, kendi başarısızlığının kanıtı olacağı için (coşkun’un en büyük mazeretlerinden birinin; «kulüp takımları avrupa kupalarında ne yapıyor ki, benden ne istiyor» olduğunu hatırlayın), macar hocaya yardımcı olması söz konusu değildi. coşkun’un bu formalite maçında, şenol gibi, fenerbahçe’nin en büyük kozunun sakatlanması, her şeyin üstüne tuz biber ekti. göteborg maçında, selçuk’un yalnızlık ve çaresizlik içindeki çırpınışlarının en büyük sebebi, şenol’un olmayışıydı.
türk milli takımı bir puan mücadelesi yapıyor olsaydı da, şenol sakatlansaydı «talihsizlik» derdik. şimdiyse, «pisi pisine» diyoruz... «tedbirsizlik» diyoruz... «kapris ve kıskançlık» diyoruz...
fenerbahçe bugün sahip olduğu kadro ile türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük takımlarından biridir. hakemimiz, basınımız, milli takım teknik direktörümüzle, çökertmek için elimizden geleni yaptık ve yıktık. şimdi timsah gözyaşları dökerek, vicdanımızı rahatlatmaya çalışıyoruz.