* avrupa kupası, zebani sopası gibi oldu bizim için... dokundu mu yere yıkılıyoruz. ve elimizdeki dev aynasının normal gösteren arka tarafını çevirmediğimiz sürece, daha kaç defa sendeleyip düşeceğimizi de tanrı bilir. tevekkeli dememişler: «sen seni bil, sen seni bil, sen seni... sen seni bilmez isen, patlatırlar enseni...»
* kaç gündür hesap makineleri işletmiş, müsvette kâğıtları tüketmiş. «kaç atarsak eleriz?» rakamları içinde boğulmuştuk. ama atmak için oynamak gerektiğini hesaba katmamıştık hiç... kısacası, bir kere daha fazla attık önceden...
* sion iyi miydi, kötü mü? önemli olan, bizim şampiyonların nasıl olduğuydu. ve daha önemlisi, oynadığımız futbol göre, nasıl olup bizim bu kupa'da bulunduğumuzdu. sabah gezintisi yapar gibi salına salına dolanan türk futbolcuları,«kasaba takımı» na değil de «köy değirmeni» ne düşmü gibi, öğütülüp eridiler.
* her şey bir yana, ali sami yen stadı'nda kazâsız belâsız bir maç seyrettik ya nihayet... buna da şükür.. sion'un averajını kıramadıysak bile, şeytanın ayağını kırdık hiç değilse...