türkiye 1, ligini trabzon kazandı. taş gibi bir altyapının getirdiği, taş gibi bir takımı olduğu için aldı. trabzon küçük bir kent olduğundan futbolcuları istanbullu meslektaşları gibi zevk ve sefaya düşemedikleri, zorunlu olarak sporcu gibi yaşadıkları için kazandı... bunlar doğru. yanlış olan ne? ahmet suat özyazıcı’nm trabzon’a iyi futbol oynattığı...
yerli basınımız «yugoslavien raus» çığlıkları içinde, «iş»lere karşı özyazıcı’yı ne derece bayrak yapmaya çalışırsa çalışsın, gerçek yerinde duruyor. ahmet suat’ın bugün trabzon’a oynattığı futbol, gündüz kılıç’ın 20 yıl önce galatasaray’a oynattığı futboldan çok az farklıdır.
trabzon çağdaş, trabzon ileri futbol oynasa, ligin başından itibaren rakiplerini silindir gibi ezer, sezonun gol rekorunu kırarak şampiyon olurdu. trabzon, çağdaş futbol oynasa, avrupa kupalarında tek turun ötesinde sonuç alırdı. sözü uzatmaya gerek yok. trabzon taraftarları, bu yıl özkan sümer’in oynatacağı futbolla, geçen yıl ahmet suat’ın oynattığı futbolu karşılaştırdıklarında farkı görecek, hissedeceklerdir.
ahmet suat, güçlü bir kadronun, sayılan ağabeyi olmanın çok az ötesindedir. gereksiz efsaneler dizerek, ne yanlış kahraman yaratalım, ne kamuoyuna yanlış bilgi verelim.
bu yılki trabzon’un başında kim olsa, takım şampiyon olurdu. hatta kendi haline bırakılsa bile..
kimsenin, en başta bizim adnan dinçer’in beğenmediği, adam yerine koymadığı miliç, silindir gibi bir beşiktaş yapmıştı. bu beşiktaş’ı, fenerbahçe bir maçta yıktı. arka arkaya önüne geleni deviren beşiktaş, fenerbahçe maçından tam yedi sakatla çıktı. hakemin büyük hoşgörüsü ile televizyonda kaptanları cem’in ağzından, «bu maçı kaybetsek bizim için her şey bitecekti. ne olursa yapıp kazanmak zorundaydık» diyen fenerbahçeliler, ortada beşiktaş diye bir takım bırakmadılar. 11 adamının kedisi sadece bir maçta oynayamaz hale gelen beşiktaş, bir daha ne fizik, ne moral olarak kendisini toparlayamadı ve silindi gitti.
fenerbahçe’yi yıkansa, idari kriz oldu... semih bayülken, ali şen’i, ali şen de takımı yedi bitirdi. şen gidince, başta ilyas, onun adamları oynamaz oldular. bunlara bir de takımın en büyük kozu selçuk’un beklenmedik sakatlığı eklenince, fenerbahçe de piyasadan çekilmek zorunda kaldı.
galatasaray’ı yiyip bitiren sebepleri ise ayn bir konu yapıp, yazmıştık zaten. galatasaray, fenerbahçe ve beşiktaş, biraz birbirlerini, biraz da kendi kendilerini yiyince, trabzon’a şampiyon olmaktan başka çare kalmıyordu.
özet.. istanbul’un üç büyük kulübü, şampiyonluğu allayıp pulladılar ve trabzon’a sundular. hem de zorla...
bunların üçü de top oynarken, trabzon ligde dördüncü durumdaydı. öndekiler yavaşlayıp durunca, temposunu bozmayan, hatta giderek artan morali biraz da hızlandıran trabzon işi bitirdi.
iviç, stankoviç ve miliç takımlarına da, türk futboluna da çok şey kazandırmışlardır. çuvalla gol yerken «kulüp takımları ne oynuyor ki, milli takımdan ne bekleniyor» diyen coşkun özarı, irlanda ve avusturya’yı yenerken nedense aynı mantığı yürütmemiş, «yugoslavlar galatasaray, fenerbahçe ve beşiktaş’a iyi top oynattıkları için milli takım da başarılı oldu» diyememiştir.
bugün gazetesinde trabzon’a destanlar düzen özarı, dün o trabzon’dan milli takıma kaleci şenol’u çağırmamış, hatır için bir, bilemedin iki adam oynatmıştır.
miliç de, iviç de, stankoviç de hatalar yapmışlardır. insandırlar ve yapacaklardır. ama bu üç adam türk futboluna yıllar sonra avrupalı damgasını vurmuşlardır. bunu kimse inkâr edemez...
yeni kurulacak federasyon, anap’tâki ırkçı ve milliyetçi güçlere şirin görünmek, babıâli’nin aynı kafadaki bazı kafalarına yaranmak için, yabancı antrenörü yasaklamaya kalkarsa, meydan özarı gibi hiçbir şey vermeden yüz binler kazanana kalacak, böyle olunca, o yüz binlik fiyatlar, bir de üstelik milyonlara ulaşacaktır.