dağhan ırak'ın "hükmen yenik!: türkiye'de ve ingiltere'de futbolun sosyo-politiği" kitabından;
taraftar yönetime katılabiliyor mu?
(...)
türkiye’de taraftarların kulüp yönetimlerine katılması baştan itibaren görülmüş bir şey değildi. taraftarın kulübe katkısı, maçlarda takımı desteklemek, hakemi etki altına almak ya da kulüp haksızlığa uğradığını hissettiğinde federasyona baskı kurmak şeklindeydi. bu eylemlerin örneklerine bakıldığında önceden planlanmamış oldukları anlaşılabilir. nispeten planlı sayılabilecek ilk taraftar eylemi 1963’te beşiktaş taraftarlarının birol peker’in fenerbahçe’ye transferini engelleme girişimi sayılabilir. yirmi beşiktaş amigosu peker’i evinden alarak beşiktaş kulüp binasına götürmüş ve fenerbahçe’ye gitmemesi için ikna etmeye çalışmış, ama başarılı olamamışlardır. kendilerine “amigolar” adını veren bu grup, en azından taraftar liderleri geleneğini başlatmaları anlamında önemlidir. zira yalnızca futbolla ilgili faaliyetlerle uğraşsalar da, örgütlü ilk taraftar yapılan bu liderlerin etrafında ortaya çıkacaktır. türkiye’de koreografi taşıyan tezahüratların başlaması da bu döneme rastlar. özellikle eskişehirspor’un amigosu orhan, kulübün altın döneminde bu konuda haklı bir ün yapmıştır. 1970’lerle beraber amigolar taraftar kültürünün bir parçası hâline gelirken, pek çok amigonun kişisel çıkar bazında yönetimlerle ilişkiye geçtiğini de unutmamak önemlidir. amigolar ve taraftar grupları genelde yasal bir statüsü olmayan gevşek örgütlenmeler olup, taraftarın kulüp yönetimine katılması konusunda işlev görmemişlerdir. bu küçük örgütlenmelerde liderlerin ve çekirdek grupların çıkan çoğu kez taraftarın genel çıkarının önüne geçmiştir.
futbolun devlet politikasıyla daha geniş kitlelere ulaştırıldığı 1980’lerden sonra amigoların başında olduğu taraftar gruplarının, ingiltere’deki “gündelik giyimli” gruplara benzer yapılar oluşturduğunu görürüz. televizyon yayınlarıyla beraber bu grupların tezahüratlarının taraftarın kanaatini şekillendirebilmesinin keşfedilmesiyle beraber zengin iş adamı yöneticiler bu gruplara özel önem vermeye başlar. çoğu kez bu gruplarla iyi geçinmek kulüplerdeki başkanlık seçimlerinin sonuçlarını etkilemektedir. fenerbahçe’nin eski başkanı ali şen, bu konuda en çarpıcı örnek olup 1994’te daha ortada kongre yokken tribünlerde başlayan “ali şen başkan, fenerbahçe şampiyon’ tezahüratlarıyla kulübün başına gelmiştir. bu dönemde pek çok kulüpte stadyum otoparkları, büfeler, umumi tuvaletler gibi gelir getiren yapılar taraftar grubu liderlerine verilmiş, deplasman otobüsleri ve maç biletleri kulüp yönetimleri ya da yönetime girmek isteyen iş adamları tarafından karşılanmıştır. bu yıllarda, taraftar gruplarının önemli ekonomik gücü olmakla beraber, bu güç tamamen kulüp içi politik figürlerle olan ilişkilerine dayanmaktadır. bu taraftar grupları hiçbir şekilde bağımsız sayılamaz. futbolun rantı 2000’lerden itibaren arttıkça bu grupların yönetimlere bağımlı olma durumu daha da artar. zira, gruba dahil pek çok taraftar için maçlara girmek artık ciddi bir ekonomik sorundur.
metalaşmanın iyice hızlandığı 2003-2004 sezonunda türkiye’de asgari ücret aylık 216.95 abd doları iken lig tv abonelik ücreti yıllık 471.37 dolardır. aynı sezon kulüpler maç biletlerini üzerinde yazan bilet ücretinden yirmi kat fazlasına satmış ve teberrulu bilet satışının yasaklanmasına karşı bir birlik kurmuştur. maç biletlerinin 25-30 dolar civarında olduğu bu dönemde tek bir maça girmenin bedeli aylık asgari ücretin onda birinden fazladır. bu paraları veremeyecek taraftarlar için yönetimle ilişki hâlinde olan ve bedava bilet alan gruplarda yer almak cazip bir tercihtir. böylece taraftar grupları kalabalıklaşırken, çıkar odaklılıkları da artmıştır.
dip not: ali şen'in başkan seçildiği 18 aralık 1994'deki fenerbahçe maçına yazdım.