korkunç bir kasırsa gecesinde evinin damı çökmüş, duvarı yıkılmış penceresi kırılmış adam, ertesi gün canının kurtulmasına şükreder ya... biz de brüksel'deki müthiş gecenin üstünden 24 saat gecince, gazetelerin baslığındaki 5-l'e bakıp, «buna da şükür» demekten kendimizi alamıyoruz. bundan kötüsü mü? olurdu. hem nasıl olurdu. direklerden dönen 3. hâzım'ın kurtardığı 5. müdafilerin çıkardığı 4. kısacası bir düzine golü de hesaba katarsak. anderlecht sahadan «17-0» galip ayrılsa idi. astrid stadındaki 37 bin seyircinin teki bile sürpriz demezdi buna... sürpriz varsa o fenerbahçenin 5'ten çok gol yememiş olmasıydı.
sarı - lacivertli takım her yönden hezimete hazırdı. henüz istenen formu arzulanan tertibi bulamamış fenerbahçe, istanbulspor yenilgisinin moral sarsıntısı ile çıktığı seyahatte, maceradan maceraya sürüklenmişti. istanbuldan bindikleri uçağın rötar yapması, sarı - lâcivcrtlilerin brüksel uçağını kaçırmasına sebep olmuş, hava alanındaki sıkıntılı saatlerden sonra gecenin paris'te geçirilmesine karar verilmlştl. ertesi gün ise paris -brüksel uçaklarında yer bulma problemi, fenerbahçe kafilesini, parc şehrine 3 ayrı grup halinde gelmek zorunda bırakmıştı. fakat mâcera bitmemişti. sarı - lâcivcrtlilere ayrılan otel brüksel’in hayli uzağındaydı. böylece fenerbahçeliler hava alanından stada gidip idmana çıktılar. bunca yorgunluğun ilk kurbanı antrenörün ve idarecilerin, «muhakkak oynayacak» dedikleri özer oldu. sakatlandı antrenmanda... sonra akşam karanlığında uzun bir otobüs yolculuğu... gene de bitmemişti çileleri ..
ormanlar içindeki sâhâne otel pahalı bulunmuş, kafilenin daha ucuz bir otele geçmesi uygun görülmüştü. ve daha uzağa gidilmişti bu defa. otel vardı da yatacak yer yoktu. futbolcuların yarısına tekrar ilk otele dönmek düşüyordu. hep gece oluyordu bunlar... oyuncular ancak maç günü öğleye kadar istirahat edebildiler.
hepsi bu kadar. çünkü öğle yemeği ile birlikte yeniden yola çıkacak ve maça tam 4 saat kala bu defa brüksel’in merkezinde bir otele geleceklerdi.
macera, ingiliz hakemin başlama düdüğü ile son buluyor, boylesine yorulmuş, böylesine hırpalanmış, üstelik moralman çökmüş, son dakikaya kadar da takım kuramamış fenerbahçe, bir de anderlecht kayasına çarpınca, tuz - buz oluyordu.
belçikalılar dahi şaşkınlık içinde, takımlarının harika futbolü ile büyülenmiş haldeler.
hepsi «bu maçta karşımızda kim olsa ezerdik« diyor. hattâ takım kaptanı jurion dahi, «uzun süredir böyle oynamadık. takımın içinde olduğum halde, kendi futbolümüze şaşırdım» demekten kendini alamadı jurion.
ya takım diyeceksiniz? başka tertip olamaz mıydı? sakatları bir yana bırakırsak, çim sahada daha rahat oynıyacağı sanılan bir birol’dan istifade düşünülebilirdi. ancak, tekrar edelim, birol da olsa, hangi 11 kişiyle de oynasak inanıyorum ki 5-l’den daha iyi bir sonuçla bitmezdi bu maç...
fenerbahçe için tak teselli muazzam bir futbol gösterisine hedef olarak yenilmesi... bir da ağır yenilgiye sportmence boyun eğmesi. dün anderlecht bayrakları ile süslü brüksel kahvelerinde, birahanelerinde herkesin konuştuğu da buydu. belçika radyosunun bile sabah yayınında maçtan bahsederken, «türk şampiyonları 5 gole rağmen, çok centilmendi. biz de bunu tebrik ederiz» diye uzun uzun anlatması, fenerbahçenin maçı kaybettiğini, ama hiç değilse kendini kaybetmediğini ortaya koyuyordu.
size birşey söyliyeyim mi: bundan böyle avrupa kupalarında ilk turda el sıkıp kenara çekilecek takımların taraftarı olduğumuzu bilelim. kendimizi aldatmaktan vazgeçelim. bizim dışımızdakiler futbol oynuyor. biz ise oynadığımızı zannediyoruz. bence bu maç futbolümüzün dünya piyasasındaki yerini bir kere daha yüzümüze çarptı. hepsi bu... böylesşne şâhâne bir anderlecht'i, hayâl bu ya, bir kazâ golü ile yenip de eleseydik, yazık, çok yazık. hattâ futbol sporu adına cinayet olurdu. devleşen bir anderlecht önünde, sadece şapka cıkarılır ve istanbula doğru uçacak bir uçak aranır.