ilk basımı 2008 yılında olan harun çelik'in "bize her yer trabzon" kitabından;
trabzon hikâyeleri aslında biraz da gurbet hikâyeleridir. trabzonlular her ne kadar uzağa gitseler de toprağından ruhuyla ve kültürüyle hiç kopmayan insanlar değil midir? nereye gidersek gidelim, hem horonumuz, bir silahımız, bir de trabzonspor 'umuz değil midir yürek heybemizde taşıdığımız? ali kul 'u dinleyelim.
vurduk horonun gözüne ama az daha gemi batacağıdi...
2004-2005 sezonunun son haftasında istanbulspor ile oynayacağımız maç trabzonspor'umuz için büyük önem taşımaktaydı. eğer kazanırsak ligi 2. bitirecek ve şampiyonlar ligi'ne gitme hakkı kazanacaktık. bu maç olimpiyat stadında oynanacaktı ve ben de tabi bursa'dan maça gitmenin yollarını arıyordum yine. bu arada, bursa'da, metro turizm, olimpiyattaki maç için tam on otobüsü trabzonspor taraftarlarına ücretsiz tahsis ettiğini radyo anonslarıyla duyuruyordu. otobüs için listeler yapılmaya başlanmıştı bile. bize göre dikkaldırım'daki ateşli taraftarların ayrıcalığı olmalıydı tabi. şenol abimizin girişimleriyle otobüsün birini dikkaldırınvdan kaldırtmayı başardık. listeyi şenol abi oluşturuyordu, ben de kendimle birlikte beş arkadaşımı bu listeye yazdırmıştım.
dikkaldırım'dan olimpiyat'a yolculuğumuz başladı. ilk olarak bursa çıkışında durarak diğer dokuz otobüsü bekledik.. tabi onlar gelene kadar karadeniz insanı yerinde durabilir mi hiç? kemençecimizle diğer otobüsler gelene kadar bursa-yalova yolu kenarında, yoldan geçen araçların kornaları eşliğinde, horonun gözüne vurduk.
daha sonra diğer otobüsler ile birleşerek yola devam ettik. yolculuk esnasında otobüsler birbirini sollarken yan yana gelindiğinde diğer otobüstekilerle karşılıklı bordo mavi çekiyorduk. orhangazi'nin merkezine girdiğimizde trafik felçti, otobüsler ilerleyemedi ve yine kemence eşliğinde büyük bir halka kuruldu, horonun gözüne bu sırada bir kez daha vuruldu. dakikalar geçtikçe, orhangazi'den çıkarak yalova'ya gelmiştik ve feribota binecektik. on otobüs ilk hareket edecek feribota sığmadığından biz ikinci feribota bindik ve karşımızdaki feribottakiler ile bordo mavi çekerek yolumuza devam ettik. böylece belki de hayatımda artık hiç karşılaşamayacağım bir anı yaşamış olmuştum.
feribottaki yaklaşık yirmi beş dakikalık yolculuğumuz esnasında yine horon tepme ihtiyacı duyduk ve on beş arkadaş, girişi yasak olan, en üst kattaki güvertede bulunan tek boş alanda kemence melodileri eşliğinde horon tepinmeye başladık. tabi bu horon 10 dakikayı geçmeden kaptan tarafından aşağı bölüme indirildik. kaptanın feribotu batıracağımızdan korktuğu izlenimini almıştım. feribottan gebze'ye, oradan da bir dinlenme tesislerine girdik. yarım saat mola vermiştik, girdiğimiz tesislerde japon ve alman iki turist kafilesi vardı. bizleri baştan aşağıya bordo mavi giyinmiş görünce, fotoğraf makinelerinin flaşları patlamaya başlamıştı. turistlere trabzonspor'u anlatmaya çalışan bir kaç arkadaşımızın halleri görülmeye değerdi.
moladan sonra olimpiyat yolculuğuna devam ettik ve olimpiyat stadı'na vardığımızda ilk defa o stadı görmenin şaşkınlığı yüz ifademe yansıdı sanırım. biletimizi aldıktan sonra maç öncesi bordomavi.net'teki arkadaşlar ile muhabbet ettik, onlara maç için hazırlanmış malzemeleri taşımada yardımcı oldum.
hiç unutamayacağım bir hatıra da, içeri davul sokmaya çalışan atalay kardeşimin turnikelerdeki haliydi. davul deyip geçmeyin, onun içinde ne nimetler var! maçın 61. dakikasında yakılmak için temin edilen meşalelerin saklandığı davulu, neyse ki, zorlukla da olsa içeri sokmayı başarmıştık. davulun vidaları abilerdeki anahtarlarla açıldı ve meşaleler alınarak 61. dakikaya saklandı. derken maç başladı, olimpiyat stadı'nda tüyleri diken diken eden tezahüratlarla takımımıza destekte bulunuyorduk. desteğimiz küme düşmesi kesinleşen istanbulspor'un direncini kırmış ve goller peşin sıra gelmeye başlamıştı. dakikalar 61'i gösterdiğinde o unutulmaz fotoğraflardaki karelerde yer almanın gururu, o atmosferi solumanın ve trabzonsporumuz'un şampiyonlar ligi'ne kalışının sevinci bu anları ölümsüzleştirmiş hafızama kazımıştı.
bir de fatih sultan tekke'nin gol attıktan oyundan alınışı ve bu sıradaki fatih tezahüratları hayatım boyunca unutmazlarım arasında yer alacak ve ileride çocuklarıma anlatacağım anılar olacaktır...
bir, iki, üç derken maçı 5-0 kazanmış ve ligi galatasaray'ın önünde 2. olarak tamamlayarak şampiyonlar ligi'ne kalmıştık.