ilk basımı 2008 yılında olan harun çelik'in "bize her yer trabzon" kitabından;
muhakkak her şehrin, her stadyumun kendine özgü bir atmosferi vardır ama avni aker 'in atmosferi bir başkadır. trabzonsporlular için avni aker en güzel duyguların yaşandığı yerdir ait olmanın, milyonlarca kişilik bir aileye mensup olmanın somutlaşmış mekânıdır avni aker. mustafa eskihellaç da işte o avni aker âşıklarından birisidir. askerliğini bitirmiş, memleket yoluna düşmüştür ve... ve sonrasını ondan dinleyelim.
avni aker'e girmeden bu askerlik bitmez...
tarih 17.09.2006 teskeremi aldığım gün... kısa dönem de olsa 6 aylık bir süre askerlik yaptım. askerlik bitmiş, memleket yollarına düşmenin zamanı gelmişti. zara'dan çıkmıştım yola. karadeniz'in güzel şehirlerinden giresun'a gelmiştim önce. oradan da güzel memleketim trabzon'a doğru yollanmıştım. trabzon'a gidiyor olmak bile bir başka güzeldi.
benim acelem vardı, lakin gelin görün ki aynı şey şoför için geçerli değildi. öylesine aheste gidiyordu ki kaptanımız, "ha bu gün varmışız, ha yarın..." havalarmdaydı resmen. benimse sabrım tükenmişti artık. oturduğum yerde duramıyor, ufluyor pufluyor ve habire saate bakıyordum. bir yandan saate bakıyor, bir yandan da kaçta varırız diye hesap yapıyordum. bunları kaptana göstere göstere yapıyordum ama şoförün tınladığı yoktu.
artık daha fazla sabredemedim ve kaptanın yanına gittim, "abi yok mu bu arabanın gaz pedalı? bası versen şu gaza biraz. çok yavaş gidiyoruz." dedim. kaptan da gün görmüş bir adama benziyordu. hafif bir tebessümle, "evladım, ne bu acelen? yoksa asker misin?" diye sordu.
"evet askerim." deyince, "bunca zaman beklemişsin, bir on dakika daha bekleyemiyor musun? ne bu sabırsızlık? bu kadar mı çok özledin aileni ve sevgilini?'' dedi. ben de, "yok be abi ya. ne annesi, babası, sevgilisi. tamam onları da çok özledim ama benim derdim avni aker. ben avni aker'i özledim. eğer sen bu hızla devam edersen, maçı kaçıracağım" dedim. kaptan güldü bu sözlerime ve "şaka yapıyorsun değil mi?" diye ekledi. hayır şaka falan yapmıyordum. sadece tezkeremi aldığımda yapmak, ilk yapmak istediğim şey olan avni aker'e gitmek istiyordum.
neyse lafı uzatmayalım, tabii bu arada annem, babam, nişanlım ve tüm ailem beni bekliyorlar. geleceğim saatten de haberi var. eve gitsem, beni bırakmayacaklarını da biliyorum. karar verdim anneme, değil teyzeme gidecektim. faroz'da yol üstünde indim otobüsten. teyzemin evi hemen yolun kenarındaydı. teyzeme bir merhaba deyip ellerinden öptüğüm gibi valizleri bıraktım ve koşar adım stadyuma koşturdum. teyzemin sesi geliyordu ardım sıra: "dur uşağum nereye gidiyorsun. daha bir yüzünü göremedim."
sonunda olmayı en çok istediğim yerdeydim. avni aker'den içeri adımımı attım. binlerce bordo mavi renktaşımın arasındaydım.
tabii bunun bir de eve gitmesi vardı. asker dönüşümü büyük bir heyecanla bekleyen ailem, eve bile uğramadan maça gittiğimi öğrenince bana biraz kızdı. annem, babam ve nişanlım biraz gönül koydular ama ben uzunca dil dökerek gönüllerini aldım.
o benim bitmeyecek sevdam, dinmeyecek fırtmamdır. ona olan sevgimi hiçbir zaman kelimelere dökmeyi başaramadım. bu fırtına hiç dinmeyecek ve ölene kadar içimde esmeye hep devam edecek...