ilk basımı 2008 yılında olan harun çelik'in "bize her yer trabzon" kitabından;
ergun ata... o bir futbol yazarı. ama aynı zamanda çok da iyi bir trabzonspor taraftarıdır. kalemi ile camiamıza güç veren ata'yi selamlıyor ve sizi yazısında bahsettiği o acı güne götürüyoruz.
onlar futbolseverdi, onlar trabzonspor severdi...
tarih: 29 mart 1992 - yer: trabzon
hüseyin avni aker stadyumu tarihi günlerinden birini yaşamaktadır. çünkü trabzonspor'un rakibi fenerbahçe'dir. karşılaşmayı; erman toroğlu, argun akın ve ünal sıvacıoğlu hakem üçlüsü yönetmektedir. trabzonspor sahada kalede petranoviç, geri dörtlüde ismail, mehmet, kemal ve şeyhmuz, orta alanda hamdi, ünal, olsen ve turgut, ileride de hami ve orhan on biriyle mücadele etmektedir. 75. dakikada orhan'ın yerine abdullah, 80. dakikada da turgut'un yerine soner'in oyuna dahil olduğu karşılaşmayı trabzonspor, tanju ve vokri'nin gollerine karşılık ünal ve hami'nin (2) golleriyle 3-2 kazanmıştır. maçın bitiş düdüğüyle birlikte sahaya giren taraftarlardan çocuk yaştaki birine kaybeden taraftan bir futbolcunun tekme atması, h. avni aker'in çim zemininde arbede yaratmıştır.
maç sonrası meydana gelen bu olaylar nedeniyle 8 nisan 1992'de toplanan profesyonel disiplin kurulu trabzonspor'a iki maç ceza vermiştir. ilginçtir bu cezalar ligde galatasaray ile kupada da beşiktaş ile yapılacak maçlara denk düşmektedir. trabzonspor tahkim kurulu'na itiraz eder, tahkim kurulu da, "galatasaray maçına ceza yetişsin" diye olacak özel olarak 10 nisan'da alelacele toplanır. 3'e 2 kararı onar. maç ankara'da oynanır ve 2-2 beraberlikle sonuçlanır. o hafta kazanan lider beşiktaş'la aradaki puan farkı 12'ye çıkar ve trabzonspor lige havlu atar. şimdi hedef kupadır ve beşiktaş'la cezalı maç 16 nisan'da samsun'da oynanacaktır.
(olay gerçek, isimler farklıdır)
tarih: 15 nisan 1992, yer: çarşıbaşı
3 gündür aralıksız yağan yağmur, çarşıbaşı'nın cadde ve sokaklarını çamur deryası haline getirmiş, yanı sıra puslu hava insanın içini karartmaktadır. kıymet öğretmenin canı sıkkın, bir mutfağa, bir oturma odasına gidiyor, günlük rutin ev işlerini yapmaya çalışmaktadır. eşi esat öğretmen, iki oğlu hürşat ve tekin'le boğuşurken, üçü birden minik ikizler cemal ve asiye'yi severek camın önüne gelirler. sokakta evin önünde duran daha yeni aldıkları otomobilin çamur içinde olduğunu görürler ve çıkıp onu yıkamaya karar verirler. esat öğretmen fırçayı, hürşat kovayı, tekin de bezleri alır. sokağa çıkılır. hortum suya takılır. baba ve iki oğul neşe içinde sıfır kilometre beyaz otomobili keyif içinde yıkarlarken, teypten yayılan kemence sesiyle horon teperler. kıymet öğretmen, evin büyük erkekleri dışarı çıkınca ağlamaya başlayan ikizleri, işleri yarım bırakarak kucağına alır ve pencereden sevgiyle otoyu yıkayan erkeklerini izlemeye başlar. ama içindeki sıkıntıyı da bir türlü atamaz. pencereyi açar ve esat'ına seslenir:
- samsun'a maça gitmeseniz ne olur!
- neden, ne oldu şimdi?
- içimde bir sıkıntı var. kötü şeyler olacak gibi geliyor bana.
- dur allah aşkına. karar verdik arkadaşlarla, yola çıkacağız, gönülsüz etme bizi, diye daha sözünü tamamlayamadan evin telefonu çalar. nimet öğretmen açar, arayan eşinin akrabası ahmet'tir; "yenge esat abi yok mu?"
- arabayı yıkıyorlar, dur çağırayım ama, sana da söyleyeyim, vazgeçin şu samsun işinden.
ahmet, evli 3 çocuk babası ve marangozluk yapıyor. bir akşam önce kahvede sohbet ederken karar verirler esat abisiyle samsun'a trabzonspor - beşiktaş maçına gitmeye. esat - nimet çifti öğretmen. 4 çocukları var. arabayı yeni almışlar, taksitler nedeniyle kıt-kanaat geçiniyorlar. ahmet'in işleri de kasaba esnafı işte, ne kadar olursa o kadar. benzindi, biletti derken, masraf olabildiğince yüklü. gece yola çıkarlarsa ekstra giderleri olmaz. belki dönüşte yolda bir yemek ancak...
eve gidip eşine durumu açar. hayriye hanım tepkili: "zaten elde avuçta yok, bir de bu işi çıkardın başına. neresinden bakarsan bir sürü masrafın olacak. hava kötü, yollar kötü. ama sen bilirsin!" der.
ahmet, daha ağır bir tepki beklerken kolay atlatmıştır. ayda yılda bir zevkine göre hareket edecektir. "çocukların rızkı için dönüşte daha çok çalışırım." diye düşünür.
yunus askerden yeni gelmişti. meslek yüksek okulu mezunuydu. çavuş üniformalı resmini fotoğrafçıda büyütmüş evine gidiyordu. bekardı. evlilik hayalleri kuruyordu ama önce iş bulması gerekti. birkaç yere haber salmış, kasabalı milletvekiline ulaşmaya çalışıyordu. bir çok yerden söz almıştı. diğer tarafta yavuklusu ayşe bekliyor, evlilik zamanı geldiği için de görücü gelenleri zorla atlatıyordu. ama ne olursa olsun yunus'u istiyordu. işsiz olsa bile kendine varmaya hazırdı. "olsun, temizliğe bile giderim, yeter ki mutlu olayım!" diye düşünüyordu. ama ne yunus'un, ne ayşe'nin ailesi iş bulmadan evliliğe vize vermiyordu. bunları düşünürken önünden geçtiği kahvede, eniştesini gördü ve içeri girdi. konu samsun seyahatiydi. esat enişte, gelip gelmeyeceğini sordu, istekliydi ama parası yoktu. enişte, "gel, bakarız." dedi.
yunus, keyifle evin yolunu tuttu. enişteyi sevgiyle andı, "çok iyi bir insan..." diye geçirdi içinden, ablası adına sevindi.
kahvehane'nin yan tarafındaki bakkalı halil işletiyordu. yunus7un, dolayısıyla da nimet öğretmenin akrabası. küçük yer çarşıbaşı. hemen herkes birbirine bir şekilde yöresel deyimle "ekleşik."
- halil de gelir mi acaba?, diye sordu esat öğretmen. çağırmaya gitti ahmet.
halil, ayşe hanımla evli ama yıllardır çocuğu olmadığı için dertli. bakkal geliriyle tedavi olup sorunu çözmeye cesaret edemediği için de evinde huzursuz. ayşe hanım da korkulu, "ya çocuğum olmuyor diye beni bırakırsa kuşkusu" içini kemiriyor, doktor önerilerine bu yüzden sıcak bakmıyor. halil, sabah erkenden gittiği bakkaldan gece yarıları dönüyor. veresiye defterleri kabardıkça da bakkalda çeşit azalıyor. moraller daha bir bozuluyor. bütün bunlar birer film şeridi gibi gözünün önünden geçerken ahmet içeri girer ve samsun işini söyler. önce "olmaz." der, sonra da, "zaten iş yok, yarın hanım bakar buraya." diye düşünerek kabul eder.
samsun muhabbeti kahvehanede yayılınca taleplerde artmaya başlar. esat öğretmen sayar: "ahmet bir, ben iki, yunus üç, halil'e söyledik dört, bizim oğlanı da götürmem gerek. yoksa zaten kızgın hanım, asla göndermez. bir kişi ön, dört de arka tamam."
ama ziyad ısrarlıdır, söz dinlemez. kayınbirader yunus'un yaşıtı ve kankası. kahvenin de işletmecisi. evin tek oğlu. asker dönüşü baba, gurbete çıkma taleplerini reddetmiş, 3 kızdan sonra tek oğul, "mümkün değil." demiştir. o da geçici olarak getirişi az da olsa bu kahvehaneyi işletmeye başlar. işler iyi gitse, halil'i de yunus'u da yanma alacaktır ama olmaz.
sonuçta ziyad'ı da kıramazlar. önde sürücüyle birlikte üç, arkada da üç kişi olacaklardır.
otomobilin yıkanması biter. tekin, "gıcır gıcır oldu baba." der. eve gidip sobanın başına geçerler. nimet öğretmen son bir umutla sorar, "gitmeyeceksiniz değil mi?"
- gideceğiz, der esat öğretmen ve ekler: bir zevkimiz var, kursağımızda bırakma.
hürşat, önce annesinin, sonra babasının gözlerine bakarak, "baba ben de gelebilir miyim?" diye sorar. anne babaya, baba anneye bakar. baba zaten niyetli, "gelsin mi?" diye sorar eşine, "gelsin de, tekin ne olacak?" dediği anda tekin beklenildiği üzere ağlamaya başlar. esat öğretmen, "oğlum sen yedi yaşındasın, seni yabancı sahada, maça almazlar." diyerek kandırır. tekin trabzon'daki bir maç sözüyle ikna olur.
esat, akşam yola çıkış saatini 21.00 olarak belirler. yunus'u evden telefonla arar, "arkadaşlara bildir." der.
aile akşam yemeğini keyifle yer. saat 21.00'e gelirken önce halil çalar zili. sonra ahmet, yunus ve son olarak da ziyad.
saat 21.00, otomobilin arkasında bordo - mavi bayrak, korna çalarak kasabadan çıkılır.
tarih 16 nisan 1992, yer: samsun, çarşamba, dikbıyık mevkii
saat 04.00 sıralarında jandarma ilce komutanlığı'nın santralında görevli asker, komutanı nöbetçi jandarma astsubay'ı uyandırıp, "komutanım vatandaş, dikbıyık'da ölümlü trafik kazası olduğunu ihbar etti." der. komutan altı askerle birlikte yaklaşık on dakikalık mesafedeki kaza olduğu ihbar edilen vere ulaşır. bir kamyon ve altında bir otomobil vardır. az sayıda vatandaş kendi imkânlarıyla kurtarma çalınmaları vapıvorlarken, hemen telsizle merkezi uvaran astsubav, ambulans ister. askerlerine kurtarma çalışmalarına katılmaları emrini verir.
yaklaşık yarım saat sonra telsiz anonsları başlar.
- kartal ll'den kartala.
- kartal dinlemede.
- ilçemiz dikbıyık mevkiinde bu sabah... bir süre sessizlik.
- devam edin kartal 11.
- 52 as 715 plakalı kamyonun, 61 et 465 plakalı otomobil ile çarpışması sonucu meydana gelen kazada...
- evet.
- otomobil sürücüsü otuz dört yaşındaki esat karayazı, on bir yaşındaki hürşat karayazı, otuz bir yaşındaki ahmet karayazı, yirmi üç yaşındaki yunus selvi, yirmi yedi yaşındaki halil selvi ve yirmi üç yaşındaki ziyad kıran eks olmuştur. kamyon sürücüsü ali günay gözaltına alınmıştır.
aynı gün:
cenazeler, samsun'dan kiralanan bir otomobille trabzon'a gönderilir.
trabzonspor, beşiktaş ile 19 mayıs stadı'nda cezalı maçı oynar. czyio ve mehmet'in karşılıklı golleriyle devam eden karşılaşmanın uzatmalara gitmesi beklenirken, bitime iki dakika kala hami'nin müthiş frikiğiyle trabzonspor maçı kazanır ve lideri eler.
ertesi gün:
çarşıbaşı'nda gözyaşları sel olur. cenazeler toprağa verilirken, trabzonsporlular'ın da katıldığı törende federasyona tepki yağar.
sonraki günler:
bir vatandaş olayların başlamasına neden olan tekmenin sahibi oyuncu hakkında dava açar...
dava düşer.
kamyon sürücüsü ali günay, üç ay cezaevinde yattıktan sonra tahliye olur.
bugün oğluyla birlikte ölen esat karayazı'nın eşi öğretmenlik görevini sürdürüyor. tekin üniversitede okuyor, ikizler büyüdü.
aynı kazada kardeşi yunus selvi'yi de kaybeden nimet öğretmen acısını yüreğine gömüp, üç çocuğunu tek başına yetiştirmeye çalışıyor.
ahmet karayazı'nın üç çocuğu anne-babasında kaldı, eşi evlendi.
halil selvi'nin eşi başkasıyla evlendi. çocuğu da oldu.
ailenin tek oğlu ziyad'ın ölümü kıranları çökertti. baba kıran bir süre sonra kalp krizi geçirdi, anne kıran felç oldu.
onlar futbol sevdalısıydı. onlar trabzonsporlu'ydu. zor ekonomik koşullarda yaşamlarını idame ettiriyorlardı. eve gelecek ekmeğin hesabını yaparken bile renk aşkı onları ciddi masraflarla deplasmanda takımlarına desteğe götürüyordu.
onlar artık yaşamıyorlar, onları rahmetle anıyoruz.
onlar da taraftardı. bugün birkaç bedava bilet alamadıkları için trabzon'da, istanbul'da, anadolu'nun diğer yerlerinde tribünleri cehenneme çeviren, yönetimlerin, futbolcuların kâbusu olanlara inat.