real madrid elenmişti... real’i eleyen barselona da finalde yenilmişti... yeni bir isim çıkmıştı ortaya: benfica...
ama ertesi yıl benfica meydanı boş bulamayacaktı: real madrid yeniden sahnede idi. hem de favori olduğunu her adımda bir kere daha açıkça ortaya koyarak sahnede idi. finale doğru adım adım ilerliyordu. eleme turunda macaristan şampiyonu vasas'ı çift galibiyetle eledi. birinci turda danimarkalı odense'yi iki maçta sıfıra karşı bir düzine golle sildi süpürdü. çeyrek finalde karşısına italya şampiyonu juventus çıktı. bundan önce iki defa turnuaya katılan ve her ikisinde de eleme turunda elenip giden şöhretli juventus... kendi memleketinde, bu başarısızlıkları ile en ağır şekilde itham edilen juventus.. elbette bu defa hem italya futbolunun temsilcisi olduğunu dünyaya gösterecek, hem de italyadaki kötü intibaı silecekti. real madrid ise yeniden tahtını istiyordu. aslında bu defaki turnuanın bütün çeyrek final maçları bi, «devler kapışması» idi, ama, real - juventus maçı!?madrid'deki maçı ev sahibi ancak 1-0 kazandı. revanşı juventus aynı skorla aldı: 1-0... üçüncü maç parc de prince'de idi... juventus ve şöhretli aslan mükemmel bir oyun çıkardılar, fakat real madrid böyle çeyrek finali değil başa güreşmeği düşünerek gelmişti. juventus maçı 3-1 kaybetti.
eleme turunda ve birinci turda büyük sürprizler olmamıştı. fakat real madrid'le juventus'u karşı karşıya getiren çeyrek final, üç «büyük maç» daha hazırlamıştı.
benfica, eleme turundan kura ile sıyrılıp gelen fenerbahçeyi birinci turda elemiş olan nuremberg ile yaptığı ilk maçı 3-1 kaybetmişti, iki fark çok şey demekti. demek ki geçen yılın şampiyonu batı almanya’nın nüremberg'i karşısında şanslı olmayacaktı. fakat unutulan şey «estadio luz» idi. bu stadda coşan benfica için iki farkı kapatmak işten bile değildi. nitekim nuremberg yediği altı gole bir tek golle bile cevap verememişti.
diğer bir çeyrek final glasgow rangers ile belçika'nın standard liege'i arasında oynanırken bütün gözler iskoçyalıların üzerinde idi. halbuki standard liege dömifinalist oluverdi.
tottenham ile dukla prague arasındaki iki maç için ıngiliz ve çek basınının kullandığı deyimleri türkçeye çevirirsek şu deyimi kullanmamın gerekir: takır takır iki maç...
dömifinalde benfica tottenham'ı elerken real madrid'de mütevazi standard liege'den final yolunu alıyordu.
yedinci turnuada real madrid altıncı defa final oynuyordu. amsterdam'da 68 bin seyircinin bulunduğu stadda oyunun 23 üncü dakikasında hüküm verilmişti: real madrid, bir yıl için bıraktığı tahtını iğreti saibinden geri alıyordu. çünkü daha 23 üncü dakikada idik ve puşkaş ikinci golü de - bir yıl önceki finalin mr. şans diye ad taktığı - costa pereira'nın kalesine atıvermişti.
bundan ötesi can sağlığı idi. fakat birden herşey değişiverdi. 10 dakika içinde aguas ve cavem'in golleriyle benfica beraberliği elde etmişti bile... beş dakika sonra puşkaş affetmeyen solunu konuşturacak ve üçüncü golü atacaktı. ilk devreyi 3-2 galip bitiren real madrid için 68 bin amsterdamlı gene başlamışlardı «yeni şampiyon» demeğe... ikinci devrenin 6 ncı dakikasında coluna skoru 3-3 yaptı. sonra da.. sonra da 65 inci dakikaya kadar aynı skorla devam eden finalin kaderini o gün krallığını ilân eden adam değiştiriverdi: eusebio... üç dakika içinde iki gol atarak, ben de yalnız seyircileri değil rakip takımın oyuncularını da hayretler için de bırakan gollerle...
yeni bir çağ mı başlıyordu? «di stefano ve arkadaşları» hanedanı yerine şimdi de «eusebio ve arkadaşları» hanedanı mı geliyordu?
ilk şüpheler yerindeydi, fakat kesin hükmü zaman verecekti!