bırakalım skor tabelasında ne yazarsa yazsın... kötü bir derbi izledik. hava soğuk, rüzgar şiddetli, saha ağır, yağmur kasvetliydi. ama bunların hiçbiri futbolun kalitesini düşürmeye, maçı kötüleştirmeye yetmezdi. biz ne derbiler gördük, karda yağmurda, çamurda. hiçbiri dünkü kadar sıkmadı bizi. ligin en üretken, en usta ayakları korkuya teslim olmuşlardı. kontrol futbolunun tutsağı olmuşlardı. oyun kurgusu, pas, şut, markaj ve yardımlaşmayı adeta unutmuşlardı. o nedenle hiç tat vermediler. tabelayı belirleyen gol de, peş peşe atılan kornerlerden sonra sahanın en uyanık adamı melo’dan geldi. ne sneijder, ne burak, ne de umut... doğru dürüst gol pozisyonuna giremedi hiçbiri. beşiktaş’a bakacak olursanız, onlar da şaşkın ve dağınıktılar. olcay, oğuzhan, gökhan, sosa ve ille de demba ba... tümüyle bildiğimiz becerilerini unutmuşlar, takım içindeki kimliklerini bir yana bırakmışlar, daha baştan teslim olmuşlardı. beşiktaş’ın ligin en iyi oynayan ekibi olduğu elbette bir gerçekti. ne var ki bu durum derbilerde geçersizdi. beşiktaş’ın genç enerjisi, galatasaray’ın göreceli olarak daha tecrübeli kadrosu karşısında adeta iflas etti. istatistiklere bakmadım ama, takımca top kaybında rekor kırdıklarını duysam, hiç şaşırmam. bu maçta iki hocanın da takımları adına artı değer yaratacak bir dokunuşları söz konusu değil. öyle olsa bilic, sadece dolaşan, kötü oynayan almeida’yı bile aratan demba ba’ya 75 dakika süreyle tahammül edemezdi. hamza hamzaoğlu da yeniden ofsayt serisine dönen burak yılmaz’ı 95 dakika süreyle sahada tutmazdı. burak’ın attığı ikinci gol, tükenen beşiktaş’ın yeni yıl armağanı (!) oldu. gelelim veli kavlak’a... galatasaraylı arkadaşların seni sakinleştirip yatıştırmaya çalışırken elini uzatıp parmaklarınla sneijder’in gözlerini oymaya kalkıyorsun. bile bile kırmızı kart görüyorsun. delirdin mi kardeşim! fiyatınla birlikte egon da yükselmiş anlaşılan.... sorumsuzlukta tavan yaptın, aferin. hiç konuşma, sus... ille de konuşacaksan, özür dile... ya da sadece utan!