sarıkırmızının ideal kadrosundan reşat, necdet, süleyman, haşim gibi en yeni yıldızlar eksik. beşiktaşta hüsnünün mevcudiyetine rağmen hakkı, şeref, fuat yoktular.
oyuna galatasaray başladı. ilk dakikalarda olan korneri avni kurtardı. beşiktaş o kadar ağır ki galatasarayın maç kabiliyeti azalmış elemanlarının bile tazyıkına giriveriyor.. 28 inci dakikada solda olan favlü suavi çok ayarlı dayandı. gündüz ve danyal falsolaşan topun seyrini değiştirmek istediler. kaçırdılar. m.ali de kaçırdı. ilk gol.
beşiktaşın eşreften gelen teplarını rıdvan ve hüsnünün çırpınmalarına rağmen avni kolaylıkla ve maharetle toplayordu. birinci devrenin bitmesine yakın sarıkırmızının en faal forveti bülent on sekizin içinde üç müdafaa oyuncusunu kıvırdı ve m. aliye çektiği top kucakta kaldı.
ikinci devrenin başlamasile beraber eşrefe giden top ağır ağır galatasaray müdafaasına kadar uzadı. formunu tamamile tüketmiş olan eşfak bu kolay tehlikeyi bir türlü defedemedi. eşref de topu ortalarken eşfakın göğsünde duran kollarına rakibinin şütü geldi, çarptı.. kasıtsız ve «verilmeyeavantajı düşünerek - hakem düdük çaldı. eşrefin tamamile sol zaviyeyi gören üst şütü yerden, beşiktaşın beraberlik sayısını yapmış oldu.
her iki forvet hattı da klâsik sistemle ve ağır oynuyordu. galatasaray'da selâhaddin, kendi usulü içinde iyi, gündüz ağırlığına rağmen - her iki manada - kafalı, bülent te cidden gayretli idiler.
yaza yaza nihayet hâdiselerin tesadüfile takımda yer alan nobar çok ince ve mesaha değiştiren tevziatile galatasaray'ın oyunu açmasında ilk âmil oluyordu.
beşiktaş'ın, gördüğü bir açığından istifadeyi yakalayarak yuvarladığı topa bülent, enerji ile yetişip 25 inci dakikada bir sağ şütle galatasaray'ın ikinci golünü attı.
galatasarayın daha iyi oynamasile hakedilen bu galibiyet sayısı bile, siyahbeyazı harekete getiremedi. nazım - hüsnü anlaşamamazlığı zaten fırsat ta doğuramaz olmuştu. takım halinde de, her demde hiç bir zaman maç safahatına hâkim olamayan beşiktaş, müdafaasının gayretile, galatasarayın «yavaş» hücumlarile de artık oğraşamaz oldu. enverin sağlı sollu müdahalelerile bir defa, iki defa, üç defa defedilen tehlike, solaçık yerine kayan ve bugün takıma çok faydalı olan selâhaddinin ayağından doğdu. selâhaddin topu sürdü, sürdü. ileri bir ortayla beşiktaş kalesini buldu. müdafaa ve sarıkırmızı ortasının kullanamadığı top, sağda ve açıkta duran top, danyalın ayağına geldi. m. alinin en boş bıraktığı köşeden galatasaray’ın üçüncü golü de çok güzel bir şekilde yapılmış oldu.
kat’iyyen gerginlik eseri göstermemiş olan bazı sinirler, kırkıncı dakikada boşalıverdi. artık fazla sıcakları birinci tesir addedeceğimiz bir buhranla, futbolumuzun güzidelerinden olan hüsnü, kendisinden hattâ şarjsız topu alan eşfaka yüklenmek için koştu, koştu. taca giden top istikametinde -haksız veya haklı- lâfzan hücuma uğrayınca, saha içinde değil dışında bile yakıştıramadığımız jestlerle halka uzun uzun mukabele etti. hakem, gerek sert hücumu, gerek harice olan nahoş vaziyeti cezalandırma istedi. ve hüsnüye dışarı çıkmasını söyledi.
karara hiçbir suretle ittiba etmek istemeyen hüsnü, hakemin israrına tokatla da karşılık verince zaten yerine henüz gelmeyen tad, huzur yine kaçmış oldu. rahat ve samimi bir oyundan sonra galatasarayı ngalibiyetile biten maçın da sonu, millî takımın emektar solâçığının, milli takım kaptanlığı etmiş güzide bir futbolcudan gördüğü muamele şeklinde bitmiş oldu.
halbuki bedrinin bu ilk idaresi her bakımdan muvaffak olmuş tesirini bırakıyordu.