* bir gün biri gelip «ben bu sahada oynamam» diyecekti. ve dedihem yalnız bu kadar da değil:«ben, milyonluk ayakları çamur yığınına gömensem!..»
* gün, karanlık başlamıştı. gün, bulutlu başlamıştı. gittikçe kararan bulutlar, koca bir milli maçın üstüne indi sonunda... bu karanlık sabahın erken saatlerinde mithatpaşa kapılarına koşan sporseverler sırılsıklam ıslanırken, ayni stadın bir odasında toplanmış türk yetkilileri de buram buram terliyordu. fakat yalnız değildiler terlemekte: ayni anlarda hilton'un alt salonunda da portekizin sıkışmış başları vardı. «milyonluk ayakları çamura gömemeyiz» diyenler...
* sanki o ünlü eusebio o otel de değildi. hattâ hattâ yanınızdan geçen beyaz kazaklı, şu şirin genç eusebio dan başkasıydı. eusebioluğuna euaebio idi de... eusebioluğunu gösterip gösteremeyeceği tartışması arasında kaybolup gitmişti. şu bir köşeye çökmüş, derin derin düşünen sakallı mıydı bir gün önceki antrenmanın hareketli germano’su? inanmak güçtü. herkes onları, onlar da maçı unutmuştu sanki... coluna mı? jose augusto mu? simoes mi? ne yanyana fotoğraf çektirenlerin hücumuna, ne imza avcılarının akınına uğruyorlardı. otelin turist müşterileri arasında seçmek zordu portekizin, benficanın ünlü yıldızlarını... yıldız yağmurunu da örtmüştü sahanın üstüne çöken kara bulut...
* günün adamı, lacerda idi. portekiz federasyonunun ufacık tefecik genel sekreteri... boyundan pek büyük kararları açıklayan kişiydi... dünya kupası yönetmeliğinin 17. maddesini gösteriyor, «bakın» diyordu, «ne yazıyor: (maçı tertip eden federasyon, maçın yapılacağı sahanın milletlerarası maçlar için kaidelerin tesbit ettiği şartlara uygun olmasını, yer (çim) ve düzgünlük bakımından iyi durumda bulunmasını, asayiş ve intizamım sağlamak zorundadır...)» lacerda'ya göre, (çün) deyiminin paranteze alınması, «sahanın mut laka çim olması» anlamına geliyordu. bizim yetkililer ise, (çim)in paranteze alınmasının. sahanın toprak da olsa, çim de olsa, «nizami» bulunmasını emrettiği şeklinde yorumluyorlardı. kısacası, lacerda'nın adında olduğu gibi, maddede de iki taraf ayrı telden çalıyordu. portekizlilere göre «laserda» olan lacerda, bizimkilerin dilinde «lâkerda» oluvermişti.
* antrenör otto goloria'ya yanaşan bir gazeteci «takımınızda değişiklik var mı?» dedi. güleryüzlü brezilyalı hoca daha gevrek güldü: «sahanızda değişiklik var mı?» galiba, ileriyi en iyi gören, gloria olmuştu. çünkü hilton - dolmabahçe ringi yapmaktan romatizmaya tutulan gazeteciler, akşama doğru evet, var» cevabını vereceklerdi misafir antrenöre... karanlık gün nihayet aydınlanmıştı:eusebio kollektif şlrketl'ni ankara seyredebilecekti. «adiyö lizbon»cular, «adiyö istanbul» diyordu sonunda....